Sakarya Meydan Muharebesi tam 22 gün 22 gece sürdü. Çok büyük çarpışmalar oldu. Türk Ordusunun karşısında Yunan Ordusu bozguna uğradı. Geri çekilmeye, hatta kaçmaya başladılar. Bu 1683 Viyana bozgunundan bu yana kötü giden makus Türk talihinin de yenilmesiydi. Mehmetçik düşmanı Eskişehir’e, Afyon’a kadar sürdü. 40.000 Yunan leşi yerlere serildi. Kaçanları kovalayan askerlerimiz yanlardan ve arkadan yıpratma harekatıyla epeyce zayiat verdirdi.
Artık
Türk Ordusu ilerleyecek.
Ama
yeterince silah yok, silah alacak para yok.
İstanbul’daki
vatanseverlerin bin bir güçlükle ele geçirip Anadolu’ya kaçak yollardan
gönderebildikleri silah, cephane yeterli değil. Gelen malzeme, kadın, kız,
çoluk çocuk, yaşlılarca kağnılara yüklenip cepheye taşınıyor. Anadolu aç, Anadolu
sefil, Anadolu harap, Anadolu yılgın.. Yiyecek ekmeğe muhtaç.
TBMM
tarafından “Gazi” lik ünvanı verilen Mustafa Kemal Paşa çareler arıyor.
Sakarya
zaferini duyan Türk İslam dünyası sevinç içinde. Kırım’dan Kerkük’e, Bakü’den
Buhara’ya, Taşkent’ten Urumçi’ye, Tebriz’den Bişkek’e, Semerkant’tan Musul’a
tüm Türkistan.. Niceleri canlarını, mallarını vermeye hazır.
Gazi
Paşa Türkistan’da kurulmuş olan, Timur’un hazinelerine sahip kardeş Buhara
Hanlığı ile temasa geçti. Ne var ki Buhara Hanlığı siyasi olarak Sovyetler
Birliğine bağlı. Gerekli ayarlamalar yapıldı, Lenin’le görüşüldü. Buhara
Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu tesadüfen oradaymış pozisyonunda Lenin’i ziyaret
etti, Türkiye’ye yardım gündeme geldi. Lenin “bizde para yok” deyince Osman
Hocaoğlu “biz yardım yapabiliriz” dedi. Sonuçta Lenin duyduğu rakamdan küçük
dilini yutmuş halde, Türkiye’ye Buhara Hanlığı tarafından 100 milyon altın
Ruble yardım yapılması kararlaştırıldı.
100
milyon altın Ruble trenle Moskova’ya geldi.
Lenin
bu paranın 10 milyon Ruble’lik kısmını silah olarak, 10 milyonluk kısmını da
nakit olarak Anadolu’ya gönderdi. 80 milyon ise kendi hazinesine..
Buhara
Hanlığı bu yardımdan sonra Türkiye’ye bir heyet gönderdi.
Heyetin
beraberinde getirdiği hediyelerin manevi değeri çok yüksek.
Timur’un
el yazması Kur’an-ı Kerim’i ile 3 adet Timur’a ait altın kılıç.
Mustafa
Kemal Paşa ile görüşen heyet Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu’nun selamlarını,
başarı dileklerini iletti. “Kur’an-ı Kerim Türk Milletine armağandır” dediler.
3 adet de kılıç takdim ettiler. Bunlardan birinin Mustafa Kemal’e, bir kılıcın
Batı Cepheleri Kumandanı İsmet Paşa’ya, en değerlisinin de İzmir’e ilk girecek
Türk birliğinin komutanına, İzmir Fatihi’ne verilmesi ricasını ilettiler.
“Çünkü bu kılıç Timur’un 1402 yılında İzmir’i fethettiğinde belinde olan
kılıçtır” dediler. Üzerinde elmas yakut gibi değerli taşlarla süslü bir kılıç.
Emsali bulunmaz, değerine paha biçilmez.
Heyettekiler
“Rodos Şövalyelerinin elinden 1402 yılında İzmir’i ilk fethedenin Ulu Hakan
Timur olması nedeniyle İzmir’in kendileri için apayrı bir anlam ifade ettiğini”
belirttiler. Gazi Paşa emanetleri aldı.
Mustafa
Kemal,
–
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve Orduları adına ekselansları Osman
Hacıoğlu’na ve onun şahsında kandaşlarımız bütün Türkistan Türklerine teşekkür
ederim. Bu anlamlı ve onur verici armağanları da talepleri doğrultusunda
ilgililere takdim edeceğimi bildiririm. Kardeşlerimiz Türkistan Türklerini
temsilen yapılan bu teşebbüsten mutlu olup şeref duyduk, dedi.
Mustafa
Kemal’in Türk İslam dünyası ile ilgili kimseye açmadığı çok önemli düşünceleri
vardı. Osmanlı Devleti’nin de, ondan önceki Selçuklu Devletinin de, daha daha
önceki Türk devletlerinin de, Türk gücü ile kurulduğunu çok iyi biliyordu.
Bunun için yeniden büyük devlet olabilmenin, Büyük Türkiye’yi kurabilmenin
yolunun Türk Birliğinden geçtiğine inanıyordu. Bu sebeple Türk Dünyasının
meseleleri ile daha Anadolu’da ölüm kalım savaşı verdiği 1920 li yıllarda
ilgilenmeye başlamıştı.
Moskova’ya
bir elçilik heyeti göndermeye karar verildi. Moskova’ya gidecek elçilik heyeti
gideceğinde Mustafa Kemal şu açıklamayı yaptı,
–
Arkadaşlar bildiğiniz gibi Rusya’ya bir elçilik heyeti gönderiyoruz Rusya’da
çok büyük İslam millet ve toplulukları vardır. Bu İslam kitlelere ileteceğimiz
pek çok özel mesajlarımız ve onlarla ilgili yapacağımız çalışmalar vardır. Bu
görevleri yapmak için bir ilim heyeti görevlendirilmiştir.
Mustafa
Kemal’in oluşturduğu bu heyettekiler sadece ilmi çalışma yapmayacak, bazı gizli
görevler de yapacaktı. Moskova’ya gönderilen heyetteki kişilerden bazıları bir
müddet sonra Türkistan’a geçti. Bu
kişiler 1921 Yılı Temmuz ayında Buhara’da görüşmelere başladı. Mustafa Kemal’in
direktifleri doğrultusunda Türkistan Milli Birliği’nin kurulması için Türkistan
Türkleri arasında arabuluculuk yapmak amacıyla birbirine rakip Kazak, Özbek,
Kırgız, Türkmen liderlerle bir araya geldiler. Çeşitli toplantılarla
Türkistanlı aydınları Taşkent’te bir araya getirerek kısa adı TMT olan gizli
Türkistan Milli Teşkilatının kurulmasını sağladılar.
Buhara
elçilik heyetinin gelişinden çok memnun kalan Mustafa Kemal 7 Ocak 1920
tarihinde heyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘ne takdim etti.
Kürsüye
çıkan Mustafa Kemal,
–
Buhara halkının Türkiye’deki Türk ve Müslüman kardeşlerine hediye olarak
gönderdiği Kur’an-ı Kerim ile Türk ordusuna takdir ve tebrik nişanı olarak
gönderdiği kılıçlar hakk-ı din ile hakka hizmet eden kuvveti temsilen fevkalade
muazzam ve kıymettar yadigârlardır.
Bu
emanetleri elinizden alırken kalbim heyecanla doldu. Halkımız ve ordumuz
uzaklardaki kandaşlarımızdan gelen nişanelerden şüphesiz çok mütehassıs ve
mesrur olacaklardır. Dindaş ve karındaş Buhara halkının arzusunu yerine
getirerek bu Kitab-ı Mukaddes’i millete seyfi muazzezlerden birini ben aldım,
ikincisini İsmet Paşa’ya verdim, üçüncüsünü de İzmir Fatihi’ne teslim edeceğim.
Allah’ın inayetiyle İnönü ve Sakarya muzafferiyetlerini kazanan milli ordumuz
inşallah pek yakında bu kılıcı da kazanmış olacaktır. Muhterem heyetinize de
Türkiye ahalisi ve ordusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına
teşekkür ederim, dedi.
Mecliste alkış tufanı koptu.
Haber
çok kısa sürede bütün orduya yayıldı. Her birliği Türkistan Türklerinin
arzusunu yerine getirme, İzmir’e ilk giren birlik olma, bu şerefe erişme
heyecanı sardı. Toplu dualar edildi.
Gazi
Paşa yurdu düşmandan kurtarma umudunu hiç yitirmedi. Hep mücadele etti, hep
çareler aradı. Yediden yetmişe Türk Milleti onun etrafında kenetlendi.
Aylarca
hazırlık yapıldı. Sabırla..
Gazi
Başkumandan Temmuz Ayının son günlerinde Akşehir’e geldi. Akşehir’de yapılacak
bir futbol turnuvasını izleyecek. Düşman kıs kıs gülüyor “Ülke elden gitmiş, O
futbol turnuvası peşinde..” Halbuki O ülkenin kurtarılmasının derdinde.
Akşehir’de bulunan Batı Cephesi Karargahı’nda savaş kurultayı yapıldı. Taarruz
planları ayrıntılarıyla görüşüldü. 26 Ağustos’ta harekete geçilmesi
kararlaştırıldı.
Taarruz
günü yaklaşırken Gazi, Ankara Gazetelerine bir demeç verdi. Gazetelerde
“Çankaya’da yabancı temsilcilere kokteyl verileceği” yazıyordu.
O
ise Timur’un Kılıcını beline takmış Konya yönünde ilerliyordu.
20
Ağustos’ta Batı Cephesi Karargahına vardı. İsmet ve Fevzi Paşalarla taarruz
planını tekrar gözden geçirdiler.
Artık
Türk’ün şanlı destanlarından biri daha başlıyordu.
26
Ağustos 1922 gününün şafağı, Afyon Kocatepe’de Türk’ün yeri göğü inleten top
sesleriyle yırtıldı.
Gazi
Kumandan “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” emrini verdi.
Emri
alan Türk Ordusu İzmir’e doğru bir sel oldu, aktı..
Kaçan
düşman köyleri, kasabaları yakmış, insanları işkencelerle öldürmüş.. Her taraf
harap, her taraf yangın yeri. Bu durum Türk askerinin hızını daha da arttırdı..
Nihayet
4. Süvari Alayı Sabuncubeli’nden aşağıya sarkarak Mersinli’ye doğru ilerledi.
Başlarında 33 yaşındaki Yüzbaşı Şerafettin Bey. Kırımlı Yüzbaşı İbrahim Bey’in
oğlu.
9
Eylül şafağında İzmir’e daldılar. Saat 09.00 oldu. Yüzbaşı Şerafettin’in
Birliği Bornova üzerinden Halkapınar’a doğru ilerledi. Girilen çatışmada 4
asker şehit. Vuruşa vuruşa 80 kişilik birlikle Alsancak’a at sürdüler. Kurşun
yağmuru altında saat 10.30 da Kordon’dalar. Kılıç çekip yüzlerce Yunanlıyı
biçerek Konak’taki Hükümet Binasına yöneldiler. Atılan el bombası ile
Şerafettin Bey’in atı vuruldu. Karnı parçalandı. Şerafettin Bey yere
kapaklandı. Hemen at değiştirdi. Göğsünden çeşitli yerlerinden yaralı. Üstü
başı kan içinde. Gözler neyi görür ki..!
Konaktan
gelen makinalı tüfek yaylım ateşi kimin umurunda..
Kilitli
kapıyı yandan dolaşarak açtılar. Şerafettin Bey çatışa çatışa balkondaki Yunan
Bayrağını indirerek göğsünde taşıdığı “Alganlara boyanmış” şanlı bayrağımızı
Hükümet Konağına astı.
Yunan
askeri 15 Mayıs 1919’da İngiliz ve Fransızların desteğiyle İzmir’i işgal
etmişti. Böylece 3 yıl 3 ay 24 gün sonra İzmir kurtarıldı. Denize dökülen Yunan
askerlerinin leşi yosun gibi suyun üstünde yüzüyordu. Büyük zat “Geldikleri
gibi giderler” demişti. Geldikleri gitmediler; perperişan denize döküldüler..
15
Eylül 1922 ‘de İzmir’de büyük bir kutlama töreni yapıldı. Kürsüde konuşma yapan
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Şerafettin Bey’i yanına çağırarak Timur’un
Kılıcının hikayesini anlattı. Kendi elleriyle 600 yıllık Timur’un altın
kılıcını Şerafettin Beyin beline taktı.
Suat
Zobu
———
BU
TOPRAKLAR KOLAY KAZANILMADI. HER KARIŞ TOPRAĞIMIZ TÜRKÜN KANIYLA ISLANARAK YURT
YAPILDI..
30
AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN. OĞUZ KAĞAN’DAN ATATÜRK’E TÜM KAHRAMANLARIMIZIN
RUHU ŞAD OLSUN..
NE
MUTLU TÜRKÜM DİYENE..
———
Soyadı
kanunu çıkınca Şerafettin Bey Atatürk’ün tavsiyesi ile İZMİR soyadını aldı.
Trabzon’daki akrabaları “hangi soyadını alalım” diye kendisine danıştılar.
Onlara “Atatürk İZMİR soyadını münhasıran tarafıma verdi. Şanlı bayrağımızı
hükümet konağına çekerken alganlara boyanmıştım. Yaralıydım. Hem ben hem de
bayrağımız kanlar içindeydi. Size de “ALGAN” soyadını tavsiye ederim” dedi.
6
Kasım 1951’de vefat eden Trabzonlu Şerafettin Komutanın mezarı İstanbul’da
Yahya Efendi Dergâhı mezarlığında.
Maçka’nın
Yeşilyurt köyünden olan Algan’larda Trabzon’da yaşayan, yıllarca Trabzonspor’da
yöneticilik ve divan başkanlığı yapmış Dr. Nizamettin Algan, Afrika kıtasını
salgın hastalıklardan kurtaran Dr. Celalettin Algan gibi pek çok değerler var.
Gelelim
Timur’un bu paha biçilmez kılıcının akıbetine.
Kılıç
uzun müddet Şerafettin Bey’de kaldı. Daha sonra “İzmir’de bir müze kurulacak
kılıcı bağışlayabilir misiniz” talebi gelince eşi Siret Hanım da İstanbul Valiliğine
giderek İzmir’e gönderilmek üzere Timur’un kılıcını teslim etti.
Kılıç
mutlak surette devlet envanterine işlenmiştir. 1963 yılında İzmir’deki müzede
olmadığı saptanmış.
Şu
anda nerede olduğu bilinmiyor. Belki tozlu bir depodadır kim bilir..!
Tüm
gazilerimizin, şehitlerimizin, emeği geçen tüm geçmişlerimizin mekanı cennet
olsun..
***
.
0 yorum: "Üçüncü Kılıç"