Peşinen
söyleyeyim, ben Atatürk’ü çok seviyorum. Atatürk’ü sevmeyen de benim yazımı
okumasın.
**
Bizler
Atatürk’ü severiz, Millet olarak da severdik. Bundan 10-15 yıl öncesine kadar
Atatürk’ü kimse eleştirmez, nefret söylemlerinde bulunmazdı. Şimdilerde
televizyon kanallarında hakaret içeren açık oturumlar yapılıyor. Birkaç bayan
sunucu var aman aman. Bir palabıyıklı, kırlaşmış bıyıklarının uçlarını itinayla
yukarı kıvırıyor ikidebir. Bir palabıyık ki; dersiniz Atatürk bunun yedi sülalesini
kesmiş. Ulan Atatürk olmasaydı sen o televizyona nah çıkar konuşurdun. İşgal
kuvvetlerinin televizyon kanallarında kapıya bekçi yapmazlardı seni.
İnternet
ortamında öyle yazılar var ki ne hakaretler içeriyor, ne hakaretler. Ahlak dışı
neler neler.
Neyzen
Tevfik denileceği demiş aslında (Bu şiirin başkasına ait olduğu da söyleniyor.
Kimin olursa olsun güzel demiş. Diyenin ağzına sağlık):
İşgaldeki
hali sakın unutma,
Atatürk'e
dil uzatma sebepsiz,
Sen
anandan yine çıkardın amma,
Baban
kimdi bilemezdin şerefsiz.
**
Atatürk’ü
biz hep sevdik. Tam tükenmişliğimizde yetişmiş, Türkiye Cumhuriyeti’ni
kurmuştur. Kim ne derse desin O kurmuştur. 15 yılda çağ atlatmış Türkiye’ye.
Dini yönden de boş değil. İşine gelmeyen, sultası elinden alınan Atatürk’ü övüp
de göklere çıkaracak değil ya..!
Osmanlı..?
Osmanlı’nın Yavuz’dan sonraki bozulmaya başlamışlığı 1920’lerde son noktaya
gelmiş ve bitmiştir. Özellikle son dönemlerinin çok iyi incelenmesi
gerekmektedir. Milli olan hiçbir şeyimiz kalmamıştır.
**
Atatürk
sevgisiyle ilgili çok şey yazılabilir. Ama ben burada pek de bilinmeyen
yönlerden almak istiyorum konuyu.
**
Her
fani gibi Atatürk de gün gelmiş vefat etmiştir. Mekanı cennet olsun.
16
Kasım 1938’de katafalka konulur. Saat 10.00’da katafalk ziyarete açılır.
100.000’i
aşkın kişi gelmişti. Birinci Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay ve askeri
erkân ilk ziyareti gerçekleştirdi. 10.15’de sivil erkân, 10.30’da üniversite
heyeti, onları subaylar, askeri öğrenciler, sivil toplum kuruluşları ve izciler
takip etti. Saat 12.00’den sonra İstanbul halkının ziyareti başladı. Her
kesimden insan bulunmaktaydı. Ziyaretçilerden biri de Afganistan’ın Eski Kralı
Amanullah Han’dı. O da diğer insanlar gibi ağlıyordu. Akşama doğru Dolmabahçe
Sarayındaki yoğunluk daha da arttı. Bir gazete, ilk gün sarayın kapısının
kapandığı saat 24.00’e kadar ziyaret eden insan sayısını 150.000 olarak verir.
Ulus Gazetesi de 150.000 ziyaretçi olduğunu belirtmektedir.
O
günlerde İstanbul’da bulunan Alman Arkeolog Dörner, Dolmabahçe Sarayına halkın
akınını; “Yüksek demir kapılar ardına kadar açılmış, güller solmuş, fıskiyeler
susmuştu; sadece sarayın merdivenlerinden çıkan yüz binlerce insanın ayak sesi
duyuluyordu. Haberi duyan yola koyulmuştu. Düzgün kıyafetleri içinde memurlar,
balıkçılar, hamallar, tüccarlar ve işçiler, yaşlı solgun yüzlü siyah çarşaflı
kadınlar arasında kürklü mantolu hanımlar, herkes yas tutuyordu. Tek bir kişi
bile sarayın halılarına, resimlere, kristal avizelerine bakmıyordu, tüm
bakışlar sadece yüksekte duran, yanında genç subayların bronzdan heykellermiş
gibi dimdik nöbet tuttukları tabuta dikilmişti” sözleri ile anlatmaktadır.
Gazeteci
Cemal Kutay ise, o günü, “Zerrece protokol, merasim, telkin, hiçbir fani hissin
izi yoktu. Bir millet, evet bütün bir millet bir vatandaşı için kendisine başta
haysiyet ve istiklal, bütün güzel ve iyi şeyler armağan etmiş, bu uğurda
nefsini feda etmiş şefkatli bir babadan öksüz kaldığında nasıl gözyaşı döker? Asrın
büyük hadisesine şahit olmayanları yazı-söz-fotoğraf beste-tablo hiçbir şeyle
anlatmak mümkün değildir bu vefa ve minnet selini…” şeklinde anlatmaktadır.
Tüm
protokol kurallarını alt üst eden bir halk seliyle karşı karşıya kalınmıştı.
Halkın ziyareti 17 Kasım 1938 günü de devam etti. Ulus Gazetesinden Neşet Atay,
ziyaretçi sayısını “Sabahın ilk saatlerinde büyük salonun kapısından dakikada
186 kişi içeri giriyordu. Rakam saat 17’den itibaren sonra 228’e, 23’e doğru
234’e, 23’ten sonra 250’ye çıktı. Sabahtan ve dünden beri Atatürk’ün önünden
kaç kişi geçmiştir dersiniz?” ifadesiyle vermektedir. Atay, gece yarısından
sonra Dolmabahçe’de sıra bekleyen 50.000 kişinin olduğunu, kalabalık yüzünden
Saraya ulaşamayanların Taksim Atatürk Anıtını çiçeğe gömdüklerini yazmaktadır.
Dolmabahçe
Sarayına halkın akın etmesi trajik bir olaya da neden oldu.17 Kasım 1938 günü
saat 20.00’den sonra yüz binden fazla insanın akın etmesi ile meydana gelen
izdiham sonucu Dolmabahçe Sarayında çoğunluğu kadın 11 kişi ezilerek öldü.
40’dan fazla yaralı vardı. Gazeteler, olayla ilgili olarak yalnızca hükümetin
gönderdiği resmi tebliği yayınladılar. Bu tebliğin dışında olayla ilgili başka
bir haber ya da yorum yayınlayamadılar.
Ölenlerin
isimleri şöyleydi:
1)
“Deniz Yolları İşletmesi Müdürü Raufi Manyas'ın kızı Bilun (16yaşında)
2)
İstiklal Caddesi 236 numarada oturan Anna (58 yaşında)
3)
İstiklal Caddesi'nde Yıldırım Apartmanında oturan Bayan Roya Koşnir,
4)
Roya Koşnir'in kızı Bela Koşnir,
5)
Bakırköy’den Aşçı Hatice (55 yaşında)
6)
Kurtuluş’tan Sütçü Diyamendi (40 yaşında),
7)
Topkapı Arpaemini Yokuşu Sokağında oturan Abdülhamit (50yaşında)
8)
Aksaray'da Laleli Caddesinde oturan Bayan Kevser Mehmet (35yaşında)
9)
Tarlabaşı 19 Numara'da oturan Satenik Ohannes (35 yaşında)
10)
Saint Benoit Lisesi Öğrencisi Paul Kuto (15 yaşında)
11)
Beyoğlu Lüksemburg Otelinde kalan Belçikalı Leon”
17
Kasım 1938 gecesi, Atatürk’ü ziyaret için gelen ve izdihamdan hayatını kaybeden
insanlar, farklı etnik kimliklere sahip Türk vatandaşları idi. Her yaştan, her
kesimden insan, bu ortak üzüntüyü paylaşıyordu. 6 Aralık 1938 günlü bir gazete,
ölenlerin sayısının 13 olduğunu belirtmektedir. O tarihte, hala tedavi altında
olan yaralı sayısı ise 6 kişi idi.
Hiç
kimse evinden zorla getirilmemişti. İzdihamda ölenlere bakar mısınız? 11
kişiden yedisi gayrimüslim.
Cenaze
namazı 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı'nda kıldırıldı. Cenaze aynı gün
Yavuz Zırhlısı ile İzmit'e oradan da aynı günün akşamı 20.30'da Ankara'ya
götürüldü. Ertesi gün (20 Kasım 1938) 21 Kasım 1938 günü yabancı devletlerden
gelenlerin de katıldığı bir cenaze töreni ile Ankara Etnografya Müzesi'ndeki
geçici kabrine konuldu.
Atatürk'ün
anıt mezarı Anıtkabir'in yapımına 1944 yılında başlandı ve 1953 yılında
tamamlandı. Ölümünden 15 yıl sonra 10 Kasım 1953'te Atatürk'ün cenazesi Ankara
Etnografya Müzesi'nden alınarak törenle Anıtkabir'e getirildi.
Törene
Ankara’dan ve yurdun her tarafından gelen yüzbinlerce insan katıldı.
Hiçbiri
zorla getirilmedi. Kimseye de Atatürk zorla sevdirilmedi.
Mekanı
cennet olsun…
Suat
Zobu
25Aralık2015Ankara

0 yorum: "Atatürk Sevgisi"