pencerenize karartın vururdu ben sokakta dururdum

o cumbalı evinizin balkonundan bakardın

uykusuz geçerdi gecelerim gurur yapar sana diyemezdim

ben ekmek aş yiyemezdim ey yar yiyemezdim

Comments

18 Şubat 2014

Doğma Evin Astanasında


 
        (Hikaye)

Gülzadə nine ona gereken istasyona çıktığında güneş artık sıcak, parlak ışınlarını yeryüzüne yaymışdı. Çevrede kişi çoktu - gibi artık gelmişti, kimi ise aksine, bir yere yola düşmeye hazırlanırken. Yaşlı kadın bu istasyona kadar uzun yol kat etmişti. Birkaç tren değişmişti. Yolda kötü idi. Başında sadece bir fikir dolaşırdı: nasıl olursa olsun eve çatmalıdı!
Gülzadə nine istasyonda otobüse bindi ve bir saatten sonra 70 yıl önce doğduğu yerli köyünün yakınlarındaki durakta düştü. Yaşlı kadın yerli köyüne yaklaştıkça her tarafa dikkatle bakıyordu, sanki düz gelip gelmediğine inanmak istiyordu. Burda, sokaklardan birinde baba evi olmalıydı.
Gülzadə nine asta gidiyordu. Kalbinde nedenini kendisi de bilmediği sevinç, heyecan, hatta rahatsızlık hissi duyuyordu. Hastaneden toplam bir ay önce çıkmıştı ve kalbinde yapılan işlem zaman zaman kendini gösterir veriyordu. Elbette, eğer doktorlar onun "seyahatinden" haber tutsalar, çok memnun kalacaklardır.
Gülzadə nine etrafa göz atar ve kendi kendine inanmıyordu. O, yeniden kendi köyünde idi, sanki ayrılık hiç olmamıştı. O ayrılık ki, tüm yaşamı boyunca, altmış yıl devam etmişti ... Bu süre zarfında çok şey unutuluyor, ama bellekten her şey silinmez. Özellikle çocukluk yılları, kaygısız, mutlu günler.
- İnanılasıdımı, - hatırlıyordu, - henüz bu yakında ben bu yerlerde gezip dolaşmış. Uzun hörüklü küçük kız oldum, ancak şimdi ...
Eh, zaman, değerli zaman, biz çok zaman onun kadrini bilmiyoruz. Bazen bir şeyler döndürmek, düzeltmek ister, fakat elin hiç nereye yetmiyor, gedərgəlməzdədi. Öyle ki, zamanın kadr ü kıymetini bilmeye başlıyorsun, bakıyorsun hiçbir şey kalmadı ...
- Babam ve kardeşim savaşa burdan gitti, annem ve ablam Xədicəylə bizi herkesle eşit burdan zorla uzaklara sürdüler ...
Karın gözyaşları ihtiyar aktı.
- Yok, kendime söz verdim ki, ağlamayacağam! Eve ulaşmak için kendimi korumalıyım, - kendi kendine dedi.
Yanından geçen köy sakinleri gözlerinde yaş her eve dikkatle baka baka giden bu kadını kendi köylerinde ilk dəfəydi görüyor ve şaşıyorlardı. Ne bilselerdi kimdi, hardandı? ..
Gülzadə nine doğduğu eve ulaşmaya az kalmış yanından bir kamyon hızla geçti. Aniden kalkan toz bir süre nefes almaya engel oldu. Ama kadın ayak bile alıkoymadı. Onun bir an da durmak fikri yok. Özellikle, bu saat, yerli evin pistinde birkaç adım kaldığı bir vakitte.
Bir de, ömründe bu kadar zorluklar yaşamış bir adamı ne saxıaya olabilirdi? Yok, en azından şimdi yok!
Gerçi, çok çok yıllar önce, ilk kez yerli evine dönmeye gayret edince, her halde, bu gerçekleşmiştir. Onda Simferopol ailesi, kocası ve iki çocuğu ile birlikte, Kırım milisi saklamıştı. Milis çalışanları bilende ki, yarımadaya kendiliğinden sonraki krımtatar ailesi döndü, o saat reislerini çağırdılar. Kendini yapan milis albayı Kuzmuk Ynusov ailesinin bir sutka boyunca gönüllü olarak Kırım'ı terk etmesini talep etti, aksi takdirde ...
Gülzadə ve kocası Celal onların ailesine dokunmaması için polkovnikə çok dil döktüler.
- Biz suçlu değiliz, kendi Vatanımıza qayıtmışıq, hep çalıştım, iş bulacak ve herkes ile beraber bizim Kırım'ın dirçəlməsi için çalışacağız ...
Ancak önceden Krımtatarları hakkında təlimatlandırılan, emirleri yerine getirmeye alışmış Kuzmuk dediğinden dönmedi:
- Birincisi, Kırım sizin değildir. İkincisi, biz Sizsiz de keçinərik. Bunu da bilin, burda sizi kimse qydiyyata almaz! Denildi - çıkın gidin, Sizsiz de işlerim xirtdəkdəndi. Artık siz hepiniz zəhləmizi tökmüsünüz. Diyorlar, buraya olmaz, ama bunlar bir elden yine gelirler. Sadece geçen hafta başıma bela olmuş bütün bir "desant" ı, beş bile aileyi geri döndürmüştür. Buyur, biri de bu yandan çıktı, bir çöpten dek ...
Ynusovların çocukluktan dönmeyi arzuladıkları ve zulümlerle geldikleri yerden gitmek fikirleri yok. Ama maalesef, güçler eşit değildi. Gece gizlice gelen ek milis grup genç aileyi artık kaçıncı kez gerçekleştirilen senaryo üzere Kırım'dan zorla aktardı. İşte o zaman birkaç asayiş karakolu Kırım'ın yolunu müebbet unutması için onun kocasını sopayla vahşice dövdü. Bundan sonra Celal sıkça başağrısına yakınıyordu. Fakat hiçbir ilaç ona yardım eləmirdi. Kırım'a yakın olmak için bir şekilde gidip yerleştikleri Xersonda doktor ona tedavi için Kırım'a, Yalta'da gitmeyi məslət gördü.
- Sağ ol, doktor, - Celal ona, - sevinç içinde giderdim, ama şimdilik bana oraya gitmek olmaz ...
Doktor Anatoli Borisoviç insanları seviyordu, kendi pasientlərini milletlerine göre fərqləndirmirdi. Ancak o, yaşadığı ülkeyi seviyor ve onun hakimiyetine tabi idi. Hakimiyet içinse kendisininki ve yabancı, gerekli ve gereksiz halklar vardı. O zamanki iktidar için onları vatanına iade tələbiynən daima Deng eden Kırım Tatarları "ikinci tür" insanlar sayılırdı. Bu hakimiyet insanların vatanını kendiliğinden belirlemeye adet etmişti ...
Kocası Celal artık çoktan öldü. Gülzadə ninenin çocukları ve torunları artık çoktan nereye geldi dağılmışlar. Şimdi hiçbir yardım olmadan geldiği bu yerden onu hiç kimse ve hiçbir zaman yanında bir olamaz!
Gülzadə nine sokağın sonuna ulaştı. Evi düz onun qarşısındaydı. O zamandan beri, hemen hemen, hiç değişmemişti. Bu divarlardı, düzdü, çok yerden çatlamışdı, bu pencere, bu eski kiremit örtükdü ... Buna rağmen ev ona nasılsa küçük göründü, çocuklukta o büyük. Bahçedeki su kuyusu da nedense yok. Tüm avluda ottan başka hiçbir şey bitmemişti. Ama avlunun sonundaki dev ceviz ağacı öyle önceki yerinde yine tek ucalırdı. O, çocukken haçansa babasının burda düşürdüğü bahçede oynamayı severdi. Çocukluğu çoktan geçmişti. Bağ yok. Ama baba evi, kendi əlləriynən ektiği ceviz ağacı eskisi gibi duruyordu. En önemlisi hafızası güclüydü.
Gülzadə nine yerli evle karşılıklı durdu. Ona pek baktı ve bir şeyler düşündü. Yüzünün ifadesi sık sık değişiyordu. Gah elemli gerginlikten donar, bazen de hoş anılardan canlanıyordu. O, evin, avlunun her tarafına dikkat ediyordu, sanki orda birilerini görmeye umuyordu. Ama evde, görünüyor, artık çoktan kimse yaşamırdı. Nasılsa zavallı ve kimsesiz görünüyordu.
O, eğik küçük kapının ağzında hayli dursa da avluya girmeye tereddüt etti. Nihayet, kendini toplayıp yerli eve doğru adım atmak isteyince Gülzadə nine birden yüreğinde keskin ağrı hissetti. Ah çekerek kapının yanındaki eski banka güçle əyləşdi. Bakışları ise baba evinden ayrılmadı ...
Birden bir an önceki boş ve ıssız avlu gürültüyle, cingiltili balta sesleri ile doldu. Bu odun doğrayan babası ve kardeşi vardı, ne haqdasa ciddi konuşuyorlardı. Biraz onlardan uzakta Hatice komşunun kedisini sığallayır, kaçmasın diye dile tutuyordu. Daha herhangi küçük kızcağız yerden, yüksek ağaçtan düşen cevizleri biriktiriyordu. O kimseye çok benziyordu. Acaba kimdi? Gülzadə nine ağırlaştırılmış, fikrini odaklandı ... Eh, bu öyle o özüdü! Ancak o, altmış yıl önce böyle bir kızdı! Gerçekten, bu mümkündü? Demek, zamanı geri döndürmek, çocukluk yıllarına dönmek olur?
Heyhat ... Bu sahne aniden göze görünen serap gibi yok oldu. Ama şu an hardansa çok uzaklardan eski, güzel bir müzik duyuldu. Gülzadə büyükanne onu tanıdı. Annesi üzgün anlarında işte bu şarkıyı mırıldanmaya ederdi. Şimdi bu şarkı Gülzadə ninenin asıl təskinliyi oldu. Çocuklukta zaman zaman onu sevindiren şeker gibi tatlı geldi ona. Şarkı daha yüksek sesle seslendi, karı için duaya dönüştü.
- Ben kendi evimize ulaştım, anne, duyuyor musun? Ben burdayım, ben dönmüştür! Ben bu günü ne çok, neredeyse, tüm hayatım boyunca gözləmişəm! Evimize olan bu yolum ne kadar oldu! Ama gökteki beni duydu, yerli yuvama ulaşmaya bana güç verdi ...
***
Aynı gün akşam köy sakinleri çoktan terk edilmiş evin yanındaki banka yaşlı bir kadının cansız cesedini buldular. Onun nereden geldiğini hiç kimse bilmedi. Herhangi görünmez güç onu neden bu eve getirmişti? Ömrünün sonunda dakikalarında o ne hakkında düşünüyordu? Her şey bitti, her şey sakinleşti ve sustu ... Bundan böyle onun ruhu ordadı, çoktan başkalarının, Allah'ın bahşettiği doğuşundan beri tanıdıqlarının hepsinin olduğu yerde.

Seyran Süleyman (Kırım'lı Şair - Yazar)
------------------------------------------------------------------------
Seyran SULEYMAN
Hikâye : YUKARI KATTA
Asansör ihtiyar bir kadın aldında toktadı. Kapı açıldı ve kadın yarık asansörnün içerisine kirdi. O, eki kolunda tutkan ağırdan-ağır çantalarnı yerge koyıp: 'Uf-ff!' dedi de, başta sağ, soñra ise sol avuçınen terli mañlayını sürtti. Şu arada kadın lasansörnün içinde daha eki adam orta boylu, orta yaşlı erkekler özara konuşıp turğanlarını kördi. Öz tüşünceleriniñ vızlı akımını biraz toktatıp, kadın er kişilerniñ laflarını diñleycek oldı, amma, bir şey añlamadı.

- Men sizni añlamayım, hangi tilde konuşasız? degen sert laflar asansörnün içinde ayrıca keskin yañğıradılar. Tınç sohbetleşip turğan er kişiler kadınğa taacüpnen baktılar.

- Öz tilimizde konuşamız, bitay (büyükanne). Ya ne oldı? dedi olardan birisi.

- Men sizni añlamayım. Siz kim olasıñız?

Erkekler oña cevap berecek oldılar, lâkin şu anda asansör kene toktadı. Kapı eki tarafka çekildi.

- Bu on sekizinci katmı? dep közlüklerini tüzeterek elli-elli beş yaşında olğan bir kişi kirdi. Onıñ bir kolundaki gazeta, digerindeki boz tüslü yañı diplomat asansörde bulunğanlarnıñ dikkatını celp etti.

- E, on sekizinci... dedi erkeklerden biri ve aşnasınen sohbetini devam etti.

- Hey, men sizge aytam, eşitesiñizmi, - diye kadın erkeklerge yakınlaştı. Men sizni añlamayım, her keske añlayışlı tilde laf etiñiz, bir özüñiz degilsiz. Kadın erkeklerge garezli közlerinen baktı da, soñ eki çantasını köterip, asansörnün başka bir tarafına avuştı. Şu tarafta ise demin kirgen kişi divarğa yaslanıp gazeta okuy edi. Kadın onıñ yanına kelip:

- Ya siz, efendim, olar ne aytkanlarını añlaysızmı? dep soradı.

- Yok, añlamayım, maña hepsi bir, - dep kestirdi o.

Kadın bir şeyler daha mırıldaycak oldı, amma kişi gazetadan köz almay okuğanını körip, başını tek salladı da, eki çantasını özüne yakın yılıştırdı ve olardan birini açıp, içindeki şeylerni birley-birley közden keçirdi.

- Ay, seni şeytan, bütün ömür toplağan paramnı evde unuttım, - dedi kadın büyük yanıknen. Endi olar başkalarnıñ eline tüşücek. Ay, seni, evimde paramnı saklap kalacak bir tiri can bile yok!

Asansör otuz altıncı katka köterilgende asansörge daha bir adam kirdi. Bu adam pek kart, pek hastacan olğanından zornen yüre. Onıñ uzun ve çal kaşları altında eki siyah zeytün kibi közçikleri körüne. Kartka ayakta turmağa birden-bir şey yardım ete eski ve kıyış, koñur tüslü tayaçığı. Özara sohbetleşip turğan erkekler onıñ yanına kelip, kolunı aldılar. Kart adam olardan biñdokuz yuz birinci kat ne vakıt olacağını soradı.

- Daha vakıt bar, - dedi birisi. Amma asansör bazan pek tez kete, bazan ise öz süratını sakinleşti-re, bazıda umumen toktay ve saatlernen yerinden köçmey. İşte, böyle eski asansör...

Köşede küskün, keyfsiz alda bir özü turğan kadın olar ne akkında laf etkenlerini añlaycal oldı, amma bu sefer de añlamadı. Kadın çaresizlikten daha ziyade gadaplandı ve içinden: 'Añlamayım, men bir şey añlamayım' dedi de açuvından çantalarına kattı bir tepme berdi. Yanında gazeta okup turğan kişi oña bir köznen bile bakmadı. Onıñ cısmı bu yerde olsa da, tüşünceleri pek uzaktalar.

Asansör süratını tezleştirip, bir kaç dakika içinde biñ sekiz yuz yedinci katka köterildi ve içerige arbiy urbalı, elinde silah tutkan yaş bir asker kirdi. Kadın onıñ şapkesi altından sarkıp turğan beyaz saçlarını köterip, eki çantası üstüne turdı da kulaklarına:

- Hey, oğlum, sen bizimkilerine oşaysıñ . Bak, o bir köşede üç kişi añlaşılmağan bir tilde konuşa, sen barıp olarnı silahınneñ korkut, laflarını kessinler. Rica etem, balam, men bugün pek yoruldım. Olarnı diñleycek kulağım, körecek közüm yok. Laflarından bir şey añlamayım.

- Bağışlañız, bitay, amma men bunı yapıp olamam. Mümkün degil...

- Meni diñle, teklifimden vazgeçmege aşıkma...

- Tekrarlayım, mümkün degil.

- Aysa, silahını ber maña, men olarnı özüm korkutayım, - dep kadın askerniñ elinden silahını çekip alacak oldı, amma asker oña öyle bir sert baktı ki, kadın onıñnen şakalaşmak havflı olğanını añlap, artka çekildi.

- Kartiy delirgenge oşay... dedi gazeta okuğan kişi ve askerge baktı Ya sen ne içün silahneñ yüresiñ, onı buraya ketirip yañlış yapkansıñ: - dedi.

- Men onı bugün teslim etecem. Teslim etecem ve afu soraycam.

- Kimden afu soraycaksıñ?

- Özüñ kelip afu soramak kereksiñ, dediler.

- Ya sen ne yaptıñ ki?

- Men bugün... yol çetinde bir çocuknı öldürdim. Elindeki oyuncaknı patlayıcı belledim... bu söz-lerden soñ asker silahını kösterdi. Mına şunıñnen onıñ başını teştim... dep tizlerine çökti de, ağlap başladı.

- Barsın, günahlarıñ bağışlansın, - dedi kişi ve gazetanıñ ahırki sayfasına keçti.

Tezden asansör eñ soñki katka köterildi ve adamlar bem-beyaz, muhteşem bir istasyona kirdiler. Olarnıñ her birini öz treni bekley edi.

Kadın yanında özara sohbetleşip turğan üç erkekke soñki kere: 'Men sizni añlamayım' deycek oldı, amma, şaşılacak şey, o olarnıñ her bir sözçigini dane-dane añlap başladı. Olar öz ailelerini, öksüz kalğan çocuklarını hatırlay ediler.


- Mına, niayet, añlayışlı tilde konuşasız, - diye sevindi kadın. O şu istasyona kirgeninen çok şey-lerni añlamağa ögrendi. Onı de her kes añlay edi. Bu yerde olar hepisi bir-birini kulaklarınen degil de, kalblerinen diñley ediler.
-----------------------------------------------------------------------
BAZI ŞİİRLERİ:


Seyran Suleyman  

BAYRAĞIM

Acuvsız oldı zaman, tanımay kimseni,
Er Ģeyni aldı yavur, alalmay tek seni.
Azat Qırım yurtunı körem men tamğañda,
Halqımnıñ keçmiĢini kâde bir añğanda.

Kerekmey, kerekmey, maña baĢqa bayraqlar,
Episi menimki degil, menden uzaqlar.
Bir ricam, niyazım, istegim bar Tañrıdan,
Yurtumız, bayrağımız canlansın yañıdan.

Bayrağım – ay yarığım, sensiz men esirim,
Elimden tüĢseñ bir kün, af etmez nesilim.
Tatarlıq degende sen aqlıma kelesiñ,
Bayrağın sevmegenge men aytam delisiñ.

Büyük halq, büyük millet, kök bayraq saibi,
Bayrağıñ içün yaĢa, bunıñ yoq ayıbı.
“Bal tamçıdan cıyılır”, cıyıl sen Vatanda,
Yañı devlet qurğanıñ köreyim tamğañda.

2003 s. dekabr 18 – 2004 s. yanvar 3


BEKLE MENİ, BEKLEGENİM KİBİ...

Gülzarda çoq güller tapa bilem,
Tek sen kibi güzelni tapamam.
Firqat çekken yüregimni saña,
Faqat saña adadım bir tamam.

Bir ümüdim bar – seniñle olmaq,
Ġç bir zaman vazgeçmem men ondan.
Bir an bile men yaĢamam sensiz,
Dert-u-asretime sensiñ derman.

Deñiz dalğasıday baĢ köterip,
Saña yetip kelirim uzaqtan.
Sevgimizge suqlanır bu dünya,
Erte-yarıq uyanır uzaq tañ.

Kene vedalaĢmaq vaqtı kelse,
Saña men tekrar söylerim er an:
“Bekle meni, beklegenim kibi,
Asretiñe sevgiñ olur derman”.

2005 s. yanvar 14


BİR ERKİNLİK DUYARIM

“Canı darağaçta olğan bir adam içün
duanıñ küçü büyüktir”
C. Dağcı

1.
Canım bugün
Kene darağaçta.
Kim onı asqan?! Sen degilsiñ kök,
Sen degilsiñ ana, sen degilsiñ baba.
Özüm, özüm astım,
Bilmey, ister-istemezden
Suvuq bataqlarğa batıp.
Biñ kere yañılıp, yaqılıp, tirilip...
Taldım. De qalqmaq, de batmaq.
Aldım qalem. TüĢtim sözler deryasına.
Dım qaranlıqta ne yaza bilem?!
Qan aqızıp, ağlamasa yürek,
Añlarmı nedir – buğavlı yürmek!

2.
Canım bugün
Kene darağaçta.
Kene kökte bugün sıcaq küneĢ,
QuĢlar bugün kene öte.
Kene ruzgâr uzaqlardan kele
Yol-ızlarda toz-çöpni obalap,
Çetke taĢlap, yolun devam ete.

3.
Canım yarın Olmaz darağaçta.
Men inanam. Tañ atqanda turıp,
Canım secde etmez bataqlarğa.
Meni ğamdan azat eyler
Serin ava. Nurlu saba.
O an
Bütün darağaçlarnı unutıp,
Sıñırsız bir erkinlik duyarım...


BİR SÖZ…

Dünya degen degirmende
Biñ bürtükten biri men de:
Arman qazıq üküminde,
Bir söz Ģiir türküminde.

2004 s. iyül 1


DAA BİR PITAÇIQ...

(Üç yaĢında vefat etken Ferideniñ hatırasına)

Daa bir pıtaçıq yapraqsız qaldı.
Topraqqa kömüldi soñki közyaĢı.
Göñlümde dolaĢa ah-u-feryatlar,
Ġnsandan hatıra öksüz bastaĢı.

Ne edi günahı? Barmıdır suçu?
ġu faniy dünyada kördimi bir baht?!
Gülday öserdi yapraqlar soldı.
Külküsi yañğıray uzaqtan, eyat.

Ümütler, keñ yollar-kesildi birden.
Paynözü qaldılar. Yolcusız olar!
Qaytılmaz mekânğa uçtı bir quĢday...
Endi tek duağa uzana qollar.


DÜNYA EDİÑ...

Ustazıma

Dünya ediñ, ayat ediñ, feza ediñ,
Seni coyğan milletiñe eyhat endi.
KüneĢ ediñ, ruzgâr ediñ, ziya ediñ,
Dertke toyğan milletiñe eyhat endi.

Gemi ediñ, demir ediñ, devir ediñ,
Seni coyğan deñiziñe eyhat endi.
Qaya ediñ, qartal ediñ, meĢal ediñ,
Sensiz yanğan er iziñe eyhat endi.

ġair ediñ, Mevlâm Ģaat, Ģair ediñ,
Saña muhtac qalemine eyhat endi.
ġiir sahrasında güller tapqan ediñ,
Aciz közyaĢ-nalemime eyhat endi.

2007 s. aprel 25


EY, GÖÑÜL!

Ey, göñül qayda qaçarsıñ,
Qaysı qaya sırtına.
Ah çekip, qayda yaĢarsıñ,
Dalmay sevgi dalına.

Ey, göñül, dertiñniñ dermanı,
Sevgi degen duyğuda,
Ġç dolmay onıñ kervanı,
Ömür keçmey yuquda.


EYVAH!...

Eyvah, ay-yarıq yoq, zulmet etrafta,
Eyvah, qan töküle er bir tarafta.
Eyvah, cealetiñ tamırı epkin,
Eyvah, iç yeñilmey ne nefret, ne kin!
Eyvah, qalpler buzday, körünmey kerem,
Eyvah, qayda baqsañ, er yerde elem.
Eyvah, dost yanıqta bilinmey qala!
Eyvah, anasını terk ete bala.
Eyvah, unutıla adalet, ürmet,
Eyvah, parça-parça bolüne millet!...
Acep, qaydan keldi bizge Ģu lânet?!

Maşa Soldatova

İSMAİL GASPRALIĞA BAĞIŞLANA

Qırımtatar tiline tercime etken – Seyran Suleyman.

Yüksek tura Çufut Qale
Yüzünde qaar ve nale.
ġarq tarafa çevirilip,
Yata Salaçıq kerilip.
Ulu filis ösken anda
Özen, qaya arasında.
KüneĢ nurlarını sarıp,
Ġlim deryasına dalıp.
Onıñ usta “Terciman”nı, Yarıp keldi zift tumannı.
Büyük tillerde yazıldı
Em tillerde baqiy qaldı.
O, maarif hızmetinde,
Ziya saçıp ketken ögge.
Öz halqını candan sevgen,
Dost edi Turgenevnen
Talebesi böyle dedi,
Bir kün mezarı ögünde:
“BoĢuna keter ömrümiz
Unutsaq ocamıznı biz!”
Bombeyde mektepler açqan
Halq tilinde oldı destan.
Aqıl feraset saibi,
Alâ tiri cesür qalbi.
Alâ bugün Ģiar eĢitile:
“Birlik tilde, fikirde em iĢte”.


MAYIS AYINDA

Mayıs ayında yas tuttı Qırım,
Mavı kökni çaqtı bir yıldırım.
Tamçı-tamçı közyaĢlar töküldi,
Ana-yurtundan millet sürüldi.

Çölü, dağları, qır, yalı boyu,
Evi, azbarı, mal-mülkü, köyü,
Episi, tuvğanı, qaldı yerinde,
Kelgen-keçken avcılar elinde.

Tatar qanından taĢtı neerler,
Sıra-sıra tizildi qabirler.
O mayıstan soñ keçti çoq aylar,
KüreĢ yolunı seçti aqaylar.

Hor astından baĢ köterdi millet,
Qartlardan yaĢlarğa bir vasiyet:
“Bizni alıp barıñ ana-yerge,
O yer asabalıqtır sizlerge”.

Bugün yañıdan baĢ köterdi millet,
Yuqudan uyana evliyalar.
Bay Qıyatta, Sudaqta baĢtaĢlar,
Qaytadan tiklene, ey, yurtdaĢlar.

Barsın, qurulsın cami, mektepler,
Barsın, birleĢsin millet, mezepler,
Mayıs ayında güllensin yuvĢan,
TATARLIQ QIRIMĞA KETĠRSĠN ġAN.

2004 s. aprel 1 

MEN DÜNYANI BİLMEYİM

Men dünyanı bilmeyim,
Dünya meni bilmey.
Yalısına çıqarıp,
Nazarıma ilmey.

Sersem kibi adaĢam,
Doğru, tüzgün yolda.
Ğam çoqlaĢa yük olıp,
Ümüt söne horda.

Soñ ğayrıdan tutaĢa,
Meni ögge itey:
“Soñ nefeskece yaĢa!”, –
Dep küç bermek istey.

Men dünyanı bilmeyim,
Dünya meni bilmey.
Gece kündüzden qaçıp,
Yaqın bile kelmey.

Yanıp söngen ay nuru,
Acep, neler duya?
Nurunı em doğura,
Em öldüre dünya.


MİLLİY AVA

Ortalıqta birev
Çalsa milliy avalar
Unutıla eken
Elem, dert ve davalar.

Belli ola bilem
Belki bir çoq saada
Tek çalğıcı kibi
Men çalalmam sanada.

Diñlemekçün doğdım
ġükür olsun buña da.
Milliy ava – deva,
Er bir ğamdan dünyada.

2006 s. iyün 4


QADINLARĞA BAĞIŞLAV
 Qadın eli aylandıra seyyareni,
Qaysı erkek sevmez ana ve yareni?
Kerek degil qadın içün qurban çalmaq,
Yeter efkâr basqanda göñlüni almaq.

Nazik endam, qara qaĢlar, elâ közler,
Elden qaçırmayıq bu baylıqnı bizler.
Ğaflet qalsaq duĢman bizni qarğar, yüzler,
Alıp qaçar tatar qızın, qalmaz izler.

Yılda bir kere ola mevsim-i baar,
Baarni baar etken – qadın ve qızlar.
Kimge dalfes yaraĢa, kimge fırlanta,
Kimi paynözü yüre, kimde – qoranta.

Eskiden qalğan adet – ellerin öpmek,
Eki Ģey muqaddestir – qadın ve ötmek.
Alemdeki eyilik – qadınnıñ iĢi,
Qadın-qızlar olmasa, niĢler er kiĢi?!

TaĢıy yürek astında balanı qadın,
Ana qartayğan soñra kim çeker qaydın?
Barıp da, qadınlar, biz muğaytsaq eger,
Bizni bağıĢlañız, bağıĢlañız sizler.

Aylansın seyyare, aylansın toqtamay,
Dünyalar turğance tursun qadın-apay!

2004 s. mart


QALIR ER İZİÑ...

Bekir Çoban-zadege

Yazılarıñ çoqtan çıqtı ortağa,
Seniñ adıñ aña halqıñ duada.
Qulan çöller aĢıp, yetiĢip dağğa,
Sesiñ qaldı Qırım, Baku ve Dunayda.

Olsun sen kütken cigitlik adeti,
Yansın sen yaqqan tatarlıq yıldızı.
Özüne qaytsın duĢmannıñ lâneti,
Curtuñda silinmey qalır er iziñ.

2006 s. mayıs 26


QIRIMĞA...

Sen, Qırım, topraqsıñ,
Çöl ve dağlardan OluĢqan ada.
Kelgenge duraqsıñ,
Ketkenge kelme, dep
Aytmadıñ daa.
Yurtum, evlâtlarıñ,
Qaçan birleĢir?
Niyetke seniñle
Birge iriĢir?
Seniñ qıymetiñni,
Kim bile, aytçı?
Bağrına taqılğan
Bu kimniñ haçı?
Canım, oğluñ seni,
Ölse de satmaz.
Vatannı yüreginden
Çıqarıp atmaz!
Sen, baqma, Qırımım,
KözyaĢıñ tıyıp.
Yurtum, bar ekensiñ,
Olmamız ğayıp.
Daa bar bilekte
Attiladan küç.
Qalsaq da eskiden –
Cemden bir avuç.

2004 s. sentâbr 8


QIRIMTATAR!

Yarım yolda toqtadımı yelayaq atıñ?
Artıq ne artqa,
ne ögge ketalmay batıñ.
Yuquñ ağır, derdiñ çoq,
qay sazğa battıñ?
Ayaq astında qalmazmı Ģu ulu adıñ?

Qana bugün tapılsa Gaspıralıday adam,
Bizler alıp dünyanı devirirdik qadam.
Faqat bugün aqıl degil, arta ev qatı,
Qayda qaldı Qırımtatarnıñ ozacaq atı?!

2004 s. noyabr 17


SENİÑ KÖZLERİÑDE

Seniñ közleriñde
Yıldızlar kördim,
Deñizler kördim,
Bulutlar kördim.
YeĢil-yeĢil ormanlar, Güzel yansılar kördim.

Körmese edim –
YaĢamaz edim,
Quvanmaz edim,
Yazamaz edim.

Seniñ közleriñde
Ağrılar kördim.
Tamçı-tamçı közyaĢlar,
Sual-nidalar kördim.
Kâde bir küneĢ,
Kâde bir aynı kördim.

Körmese edim –
Ağlamaz edim,
KüneĢke, ayğa
Quvanmaz edim.

Seniñ közleriñde
Seni körem ana.
Kerek degil sözler
Közleriñ olğanda.


SÜKÜNET

Nege indemeysiñ, cep telefonım,
Kimsege kereksiz qaldımmı bugün
Desene bir ande men telef oldım,
Künni basıp aldı qap-qara bir tün.

Nege indemeysiñ, ne içün sustıñ?
Seniñ de yüzüñden silindi ayat.
Qalbim dertli bugün, neden sen küstiñ?
Qabir tınçlığından çekem bir feryat.

SavuĢtır yaramnı, Ģeñlendir meni,
Unuttır tasamnı ve bildir maña:
Qayda bulmaq mümkün menim yaremni,
ġimdi uzaq yerde o kimni aña?..

2006 s. noyabr 17


ŞU QIRIMDA...

ġu Qırımda Zöresini taptı Tair
ġu Qırımda medhiyeler yazdı Ģair:
Olsun AĢıq, olsun Bekir yaki ġakir.

ġu Qırımda sonetlerni yazdı Adam ġu Qırımda sevda oldı nice adam:
Olsun çoban, olsun sultan yaki atam.

ġu Qırımda...
ġu Qırımğa...

Antlarımnı qalp töründen alıp aytam:
Seni sevem aziz Vatan,
Sevgimni yoq etmez icran.
Yañğırasıñ akis-sadam:
“Vatanım bir yeĢil adam!”


TILSIMCI RESSAM

(verlibr)

Ressam köterdi fırçısın,
Semada peyda oldı Ay.
Baqam, keçer-keçmez bir an –
Ay biñ yıldız ortasında.
Alem yuqlay Ģu maalde,
Alem mücizeni körmey.
Ressam buña yazıqsına,
Ressam – Gece.
O fırçısını uzata,
Ressam – Künge...


ZAMAN

Artta nice yollar aldı,
Nice yollar bekleñ daa.
Hatır göçül demek zaman
Er yıl oya gizli baa.

Aysı batan, aysı bir taht
Bizni bekleñ, kimse bilmey
Er kim öz yoluna arañ,
Er kim öz qumunı eley.

Zaman ise artqa baqmay
Düdügini çala bere.
Kimni seve, kimni söge
Bunı faqat Allah bile.

Cartı zaman sesi tınsa
Yañı zaman sesi cayrar.
Ġnsan oğlu ĠNSAN olsa
Oña er bir zaman yarar.

 ***

ġay sevgim faniy ekenini
Bilmedim ve bilmey yaĢadım.
Men duymay qaldım ketkeniñni,
Bar endi mende tek yaĢ adım.

Birisi ayta: o, istidat,
Biri: ümütli Ģairimiz.
Men ise tapalmayım imdat,
Sen ketkende öldü birimiz.

Em yañğız qaldı uzun liman,
Tan qızı, sevgimiz nerede?
Aqlımda tura seniñ sımañ,
Er Ģey yoğaldı bir kereden.

2006 s. mayıs 21


***

Doğru aytasıñız dostlar,
Adil küreĢçidir Ģair.
TeĢse de bağrını oqlar,
Aq söz onıñ içün qadir.

O, kör dünyada köz aray,
Bazan ne yapqanın körmey.
Qura özüne bir saray,
Faqat tek Ģiirde ölmey.

2006 s. mayıs 2


DÖRTLÜKLER

***

Kök ve yerniñ mimarı Allahtır,
Mimardan bir arzumız bar bahttır.
Serden Ģeref qıdırğan ahmaqtır,
Aq derdine derman tapman Ģarttır.


***

Bizge “hainler” dediler,
Bizge “deliler” dediler,
Amma deliller ketirmediler,
Kendi-kendini yediler.
 
***

ġairlerin beĢigini tepretken – millet,
Tatlı söznen yüregini iritken – millet.
Qalemine quvet bergen kene de – millet,
Qadirine yetken de, yetmegen de – millet.


***

Er bir büyük sevgi
Yürekte iz qaldıra.
Saqın, izge tiyme –
O, güzelden hatıra!


***

Dünya degen degirmende
Biñ bürtükten biri men de:
Arman qazıq üküminde,
Bir söz – Ģiir türküminde.


***

Bitti qade içinde Ģarap,
Arzu-ümütler oldı harap.
Soñki gece tañını arap,
Bitti ömür – yürekni parlap.


***

Biñ türlü ses arasında
Coyulsa sesiñ –
Tek anañ eĢitir seni,
Yanıñda dersiñ.


***

Kütükni taht, dep sanıp yañılamız,
Putqa tabınğanday biz tabınamız:
Kimi mal-mülkke, kimi öz nefsine,
Angisi ise birden episine.


0 yorum: "Doğma Evin Astanasında"