Gülzadə nine ona gereken istasyona çıktığında güneş artık sıcak, parlak ışınlarını yeryüzüne yaymışdı. Çevrede kişi çoktu - gibi artık gelmişti, kimi ise aksine, bir yere yola düşmeye hazırlanırken. Yaşlı kadın bu istasyona kadar uzun yol kat etmişti. Birkaç tren değişmişti. Yolda kötü idi. Başında sadece bir fikir dolaşırdı: nasıl olursa olsun eve çatmalıdı!
Gülzadə nine istasyonda otobüse bindi ve bir saatten sonra 70 yıl önce doğduğu yerli köyünün yakınlarındaki durakta düştü. Yaşlı kadın yerli köyüne yaklaştıkça her tarafa dikkatle bakıyordu, sanki düz gelip gelmediğine inanmak istiyordu. Burda, sokaklardan birinde baba evi olmalıydı.
Gülzadə nine asta gidiyordu. Kalbinde nedenini kendisi de bilmediği sevinç, heyecan, hatta rahatsızlık hissi duyuyordu. Hastaneden toplam bir ay önce çıkmıştı ve kalbinde yapılan işlem zaman zaman kendini gösterir veriyordu. Elbette, eğer doktorlar onun "seyahatinden" haber tutsalar, çok memnun kalacaklardır.
Gülzadə nine etrafa göz atar ve kendi kendine inanmıyordu. O, yeniden kendi köyünde idi, sanki ayrılık hiç olmamıştı. O ayrılık ki, tüm yaşamı boyunca, altmış yıl devam etmişti ... Bu süre zarfında çok şey unutuluyor, ama bellekten her şey silinmez. Özellikle çocukluk yılları, kaygısız, mutlu günler.
- İnanılasıdımı, - hatırlıyordu, - henüz bu yakında ben bu yerlerde gezip dolaşmış. Uzun hörüklü küçük kız oldum, ancak şimdi ...
Eh, zaman, değerli zaman, biz çok zaman onun kadrini bilmiyoruz. Bazen bir şeyler döndürmek, düzeltmek ister, fakat elin hiç nereye yetmiyor, gedərgəlməzdədi. Öyle ki, zamanın kadr ü kıymetini bilmeye başlıyorsun, bakıyorsun hiçbir şey kalmadı ...
- Babam ve kardeşim savaşa burdan gitti, annem ve ablam Xədicəylə bizi herkesle eşit burdan zorla uzaklara sürdüler ...
Karın gözyaşları ihtiyar aktı.
- Yok, kendime söz verdim ki, ağlamayacağam! Eve ulaşmak için kendimi korumalıyım, - kendi kendine dedi.
Yanından geçen köy sakinleri gözlerinde yaş her eve dikkatle baka baka giden bu kadını kendi köylerinde ilk dəfəydi görüyor ve şaşıyorlardı. Ne bilselerdi kimdi, hardandı? ..
Gülzadə nine doğduğu eve ulaşmaya az kalmış yanından bir kamyon hızla geçti. Aniden kalkan toz bir süre nefes almaya engel oldu. Ama kadın ayak bile alıkoymadı. Onun bir an da durmak fikri yok. Özellikle, bu saat, yerli evin pistinde birkaç adım kaldığı bir vakitte.
Bir de, ömründe bu kadar zorluklar yaşamış bir adamı ne saxıaya olabilirdi? Yok, en azından şimdi yok!
Gerçi, çok çok yıllar önce, ilk kez yerli evine dönmeye gayret edince, her halde, bu gerçekleşmiştir. Onda Simferopol ailesi, kocası ve iki çocuğu ile birlikte, Kırım milisi saklamıştı. Milis çalışanları bilende ki, yarımadaya kendiliğinden sonraki krımtatar ailesi döndü, o saat reislerini çağırdılar. Kendini yapan milis albayı Kuzmuk Ynusov ailesinin bir sutka boyunca gönüllü olarak Kırım'ı terk etmesini talep etti, aksi takdirde ...
Gülzadə ve kocası Celal onların ailesine dokunmaması için polkovnikə çok dil döktüler.
- Biz suçlu değiliz, kendi Vatanımıza qayıtmışıq, hep çalıştım, iş bulacak ve herkes ile beraber bizim Kırım'ın dirçəlməsi için çalışacağız ...
Ancak önceden Krımtatarları hakkında təlimatlandırılan, emirleri yerine getirmeye alışmış Kuzmuk dediğinden dönmedi:
- Birincisi, Kırım sizin değildir. İkincisi, biz Sizsiz de keçinərik. Bunu da bilin, burda sizi kimse qydiyyata almaz! Denildi - çıkın gidin, Sizsiz de işlerim xirtdəkdəndi. Artık siz hepiniz zəhləmizi tökmüsünüz. Diyorlar, buraya olmaz, ama bunlar bir elden yine gelirler. Sadece geçen hafta başıma bela olmuş bütün bir "desant" ı, beş bile aileyi geri döndürmüştür. Buyur, biri de bu yandan çıktı, bir çöpten dek ...
Ynusovların çocukluktan dönmeyi arzuladıkları ve zulümlerle geldikleri yerden gitmek fikirleri yok. Ama maalesef, güçler eşit değildi. Gece gizlice gelen ek milis grup genç aileyi artık kaçıncı kez gerçekleştirilen senaryo üzere Kırım'dan zorla aktardı. İşte o zaman birkaç asayiş karakolu Kırım'ın yolunu müebbet unutması için onun kocasını sopayla vahşice dövdü. Bundan sonra Celal sıkça başağrısına yakınıyordu. Fakat hiçbir ilaç ona yardım eləmirdi. Kırım'a yakın olmak için bir şekilde gidip yerleştikleri Xersonda doktor ona tedavi için Kırım'a, Yalta'da gitmeyi məslət gördü.
- Sağ ol, doktor, - Celal ona, - sevinç içinde giderdim, ama şimdilik bana oraya gitmek olmaz ...
Doktor Anatoli Borisoviç insanları seviyordu, kendi pasientlərini milletlerine göre fərqləndirmirdi. Ancak o, yaşadığı ülkeyi seviyor ve onun hakimiyetine tabi idi. Hakimiyet içinse kendisininki ve yabancı, gerekli ve gereksiz halklar vardı. O zamanki iktidar için onları vatanına iade tələbiynən daima Deng eden Kırım Tatarları "ikinci tür" insanlar sayılırdı. Bu hakimiyet insanların vatanını kendiliğinden belirlemeye adet etmişti ...
Kocası Celal artık çoktan öldü. Gülzadə ninenin çocukları ve torunları artık çoktan nereye geldi dağılmışlar. Şimdi hiçbir yardım olmadan geldiği bu yerden onu hiç kimse ve hiçbir zaman yanında bir olamaz!
Gülzadə nine sokağın sonuna ulaştı. Evi düz onun qarşısındaydı. O zamandan beri, hemen hemen, hiç değişmemişti. Bu divarlardı, düzdü, çok yerden çatlamışdı, bu pencere, bu eski kiremit örtükdü ... Buna rağmen ev ona nasılsa küçük göründü, çocuklukta o büyük. Bahçedeki su kuyusu da nedense yok. Tüm avluda ottan başka hiçbir şey bitmemişti. Ama avlunun sonundaki dev ceviz ağacı öyle önceki yerinde yine tek ucalırdı. O, çocukken haçansa babasının burda düşürdüğü bahçede oynamayı severdi. Çocukluğu çoktan geçmişti. Bağ yok. Ama baba evi, kendi əlləriynən ektiği ceviz ağacı eskisi gibi duruyordu. En önemlisi hafızası güclüydü.
Gülzadə nine yerli evle karşılıklı durdu. Ona pek baktı ve bir şeyler düşündü. Yüzünün ifadesi sık sık değişiyordu. Gah elemli gerginlikten donar, bazen de hoş anılardan canlanıyordu. O, evin, avlunun her tarafına dikkat ediyordu, sanki orda birilerini görmeye umuyordu. Ama evde, görünüyor, artık çoktan kimse yaşamırdı. Nasılsa zavallı ve kimsesiz görünüyordu.
O, eğik küçük kapının ağzında hayli dursa da avluya girmeye tereddüt etti. Nihayet, kendini toplayıp yerli eve doğru adım atmak isteyince Gülzadə nine birden yüreğinde keskin ağrı hissetti. Ah çekerek kapının yanındaki eski banka güçle əyləşdi. Bakışları ise baba evinden ayrılmadı ...
Birden bir an önceki boş ve ıssız avlu gürültüyle, cingiltili balta sesleri ile doldu. Bu odun doğrayan babası ve kardeşi vardı, ne haqdasa ciddi konuşuyorlardı. Biraz onlardan uzakta Hatice komşunun kedisini sığallayır, kaçmasın diye dile tutuyordu. Daha herhangi küçük kızcağız yerden, yüksek ağaçtan düşen cevizleri biriktiriyordu. O kimseye çok benziyordu. Acaba kimdi? Gülzadə nine ağırlaştırılmış, fikrini odaklandı ... Eh, bu öyle o özüdü! Ancak o, altmış yıl önce böyle bir kızdı! Gerçekten, bu mümkündü? Demek, zamanı geri döndürmek, çocukluk yıllarına dönmek olur?
Heyhat ... Bu sahne aniden göze görünen serap gibi yok oldu. Ama şu an hardansa çok uzaklardan eski, güzel bir müzik duyuldu. Gülzadə büyükanne onu tanıdı. Annesi üzgün anlarında işte bu şarkıyı mırıldanmaya ederdi. Şimdi bu şarkı Gülzadə ninenin asıl təskinliyi oldu. Çocuklukta zaman zaman onu sevindiren şeker gibi tatlı geldi ona. Şarkı daha yüksek sesle seslendi, karı için duaya dönüştü.
- Ben kendi evimize ulaştım, anne, duyuyor musun? Ben burdayım, ben dönmüştür! Ben bu günü ne çok, neredeyse, tüm hayatım boyunca gözləmişəm! Evimize olan bu yolum ne kadar oldu! Ama gökteki beni duydu, yerli yuvama ulaşmaya bana güç verdi ...
***
Aynı gün akşam köy sakinleri çoktan terk edilmiş evin yanındaki banka yaşlı bir kadının cansız cesedini buldular. Onun nereden geldiğini hiç kimse bilmedi. Herhangi görünmez güç onu neden bu eve getirmişti? Ömrünün sonunda dakikalarında o ne hakkında düşünüyordu? Her şey bitti, her şey sakinleşti ve sustu ... Bundan böyle onun ruhu ordadı, çoktan başkalarının, Allah'ın bahşettiği doğuşundan beri tanıdıqlarının hepsinin olduğu yerde.
Seyran Süleyman (Kırım'lı Şair - Yazar)
------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------
Seyran
SULEYMAN
Hikâye :
YUKARI KATTA
Asansör
ihtiyar bir kadın aldında toktadı. Kapı açıldı ve kadın yarık asansörnün
içerisine kirdi. O, eki kolunda tutkan ağırdan-ağır çantalarnı yerge koyıp:
'Uf-ff!' dedi de, başta sağ, soñra ise sol avuçınen terli mañlayını sürtti. Şu
arada kadın lasansörnün içinde daha eki adam orta boylu, orta yaşlı erkekler
özara konuşıp turğanlarını kördi. Öz tüşünceleriniñ vızlı akımını biraz
toktatıp, kadın er kişilerniñ laflarını diñleycek oldı, amma, bir şey añlamadı.
- Men sizni
añlamayım, hangi tilde konuşasız? degen sert laflar asansörnün içinde ayrıca
keskin yañğıradılar. Tınç sohbetleşip turğan er kişiler kadınğa taacüpnen
baktılar.
- Öz
tilimizde konuşamız, bitay (büyükanne). Ya ne oldı? dedi olardan birisi.
- Men sizni
añlamayım. Siz kim olasıñız?
Erkekler oña
cevap berecek oldılar, lâkin şu anda asansör kene toktadı. Kapı eki tarafka
çekildi.
- Bu on
sekizinci katmı? dep közlüklerini tüzeterek elli-elli beş yaşında olğan bir
kişi kirdi. Onıñ bir kolundaki gazeta, digerindeki boz tüslü yañı diplomat
asansörde bulunğanlarnıñ dikkatını celp etti.
- E, on
sekizinci... dedi erkeklerden biri ve aşnasınen sohbetini devam etti.
- Hey, men
sizge aytam, eşitesiñizmi, - diye kadın erkeklerge yakınlaştı. Men sizni
añlamayım, her keske añlayışlı tilde laf etiñiz, bir özüñiz degilsiz. Kadın
erkeklerge garezli közlerinen baktı da, soñ eki çantasını köterip, asansörnün
başka bir tarafına avuştı. Şu tarafta ise demin kirgen kişi divarğa yaslanıp
gazeta okuy edi. Kadın onıñ yanına kelip:
- Ya siz,
efendim, olar ne aytkanlarını añlaysızmı? dep soradı.
- Yok,
añlamayım, maña hepsi bir, - dep kestirdi o.
Kadın bir
şeyler daha mırıldaycak oldı, amma kişi gazetadan köz almay okuğanını körip,
başını tek salladı da, eki çantasını özüne yakın yılıştırdı ve olardan birini
açıp, içindeki şeylerni birley-birley közden keçirdi.
- Ay, seni
şeytan, bütün ömür toplağan paramnı evde unuttım, - dedi kadın büyük yanıknen.
Endi olar başkalarnıñ eline tüşücek. Ay, seni, evimde paramnı saklap kalacak
bir tiri can bile yok!
Asansör otuz
altıncı katka köterilgende asansörge daha bir adam kirdi. Bu adam pek kart, pek
hastacan olğanından zornen yüre. Onıñ uzun ve çal kaşları altında eki siyah
zeytün kibi közçikleri körüne. Kartka ayakta turmağa birden-bir şey yardım ete
eski ve kıyış, koñur tüslü tayaçığı. Özara sohbetleşip turğan erkekler onıñ
yanına kelip, kolunı aldılar. Kart adam olardan biñdokuz yuz birinci kat ne
vakıt olacağını soradı.
- Daha vakıt
bar, - dedi birisi. Amma asansör bazan pek tez kete, bazan ise öz süratını
sakinleşti-re, bazıda umumen toktay ve saatlernen yerinden köçmey. İşte, böyle
eski asansör...
Köşede
küskün, keyfsiz alda bir özü turğan kadın olar ne akkında laf etkenlerini
añlaycal oldı, amma bu sefer de añlamadı. Kadın çaresizlikten daha ziyade gadaplandı
ve içinden: 'Añlamayım, men bir şey añlamayım' dedi de açuvından çantalarına
kattı bir tepme berdi. Yanında gazeta okup turğan kişi oña bir köznen bile
bakmadı. Onıñ cısmı bu yerde olsa da, tüşünceleri pek uzaktalar.
Asansör
süratını tezleştirip, bir kaç dakika içinde biñ sekiz yuz yedinci katka
köterildi ve içerige arbiy urbalı, elinde silah tutkan yaş bir asker kirdi.
Kadın onıñ şapkesi altından sarkıp turğan beyaz saçlarını köterip, eki çantası
üstüne turdı da kulaklarına:
- Hey,
oğlum, sen bizimkilerine oşaysıñ . Bak, o bir köşede üç kişi añlaşılmağan bir
tilde konuşa, sen barıp olarnı silahınneñ korkut, laflarını kessinler. Rica
etem, balam, men bugün pek yoruldım. Olarnı diñleycek kulağım, körecek közüm
yok. Laflarından bir şey añlamayım.
-
Bağışlañız, bitay, amma men bunı yapıp olamam. Mümkün degil...
- Meni
diñle, teklifimden vazgeçmege aşıkma...
-
Tekrarlayım, mümkün degil.
- Aysa,
silahını ber maña, men olarnı özüm korkutayım, - dep kadın askerniñ elinden
silahını çekip alacak oldı, amma asker oña öyle bir sert baktı ki, kadın
onıñnen şakalaşmak havflı olğanını añlap, artka çekildi.
- Kartiy
delirgenge oşay... dedi gazeta okuğan kişi ve askerge baktı Ya sen ne içün
silahneñ yüresiñ, onı buraya ketirip yañlış yapkansıñ: - dedi.
- Men onı
bugün teslim etecem. Teslim etecem ve afu soraycam.
- Kimden afu
soraycaksıñ?
- Özüñ kelip
afu soramak kereksiñ, dediler.
- Ya sen ne
yaptıñ ki?
- Men
bugün... yol çetinde bir çocuknı öldürdim. Elindeki oyuncaknı patlayıcı
belledim... bu söz-lerden soñ asker silahını kösterdi. Mına şunıñnen onıñ
başını teştim... dep tizlerine çökti de, ağlap başladı.
- Barsın,
günahlarıñ bağışlansın, - dedi kişi ve gazetanıñ ahırki sayfasına keçti.
Tezden
asansör eñ soñki katka köterildi ve adamlar bem-beyaz, muhteşem bir istasyona
kirdiler. Olarnıñ her birini öz treni bekley edi.
Kadın
yanında özara sohbetleşip turğan üç erkekke soñki kere: 'Men sizni añlamayım'
deycek oldı, amma, şaşılacak şey, o olarnıñ her bir sözçigini dane-dane añlap
başladı. Olar öz ailelerini, öksüz kalğan çocuklarını hatırlay ediler.
- Mına,
niayet, añlayışlı tilde konuşasız, - diye sevindi kadın. O şu istasyona kirgeninen
çok şey-lerni añlamağa ögrendi. Onı de her kes añlay edi. Bu yerde olar hepisi
bir-birini kulaklarınen degil de, kalblerinen diñley ediler.
-----------------------------------------------------------------------
BAZI ŞİİRLERİ:
Seyran
Suleyman
BAYRAĞIM
Acuvsız oldı
zaman, tanımay kimseni,
Er Ģeyni
aldı yavur, alalmay tek seni.
Azat Qırım
yurtunı körem men tamğañda,
Halqımnıñ
keçmiĢini kâde bir añğanda.
Kerekmey,
kerekmey, maña baĢqa bayraqlar,
Episi
menimki degil, menden uzaqlar.
Bir ricam,
niyazım, istegim bar Tañrıdan,
Yurtumız,
bayrağımız canlansın yañıdan.
Bayrağım –
ay yarığım, sensiz men esirim,
Elimden
tüĢseñ bir kün, af etmez nesilim.
Tatarlıq
degende sen aqlıma kelesiñ,
Bayrağın
sevmegenge men aytam delisiñ.
Büyük halq,
büyük millet, kök bayraq saibi,
Bayrağıñ
içün yaĢa, bunıñ yoq ayıbı.
“Bal
tamçıdan cıyılır”, cıyıl sen Vatanda,
Yañı devlet
qurğanıñ köreyim tamğañda.
2003 s.
dekabr 18 – 2004 s. yanvar 3
BEKLE MENİ,
BEKLEGENİM KİBİ...
Gülzarda çoq
güller tapa bilem,
Tek sen kibi
güzelni tapamam.
Firqat
çekken yüregimni saña,
Faqat saña
adadım bir tamam.
Bir ümüdim
bar – seniñle olmaq,
Ġç bir zaman
vazgeçmem men ondan.
Bir an bile
men yaĢamam sensiz,
Dert-u-asretime
sensiñ derman.
Deñiz
dalğasıday baĢ köterip,
Saña yetip
kelirim uzaqtan.
Sevgimizge
suqlanır bu dünya,
Erte-yarıq
uyanır uzaq tañ.
Kene
vedalaĢmaq vaqtı kelse,
Saña men
tekrar söylerim er an:
“Bekle meni,
beklegenim kibi,
Asretiñe
sevgiñ olur derman”.
2005 s.
yanvar 14
BİR ERKİNLİK
DUYARIM
“Canı
darağaçta olğan bir adam içün
duanıñ küçü
büyüktir”
C. Dağcı
1.
Canım bugün
Kene
darağaçta.
Kim onı
asqan?! Sen degilsiñ kök,
Sen degilsiñ
ana, sen degilsiñ baba.
Özüm, özüm
astım,
Bilmey,
ister-istemezden
Suvuq
bataqlarğa batıp.
Biñ kere
yañılıp, yaqılıp, tirilip...
Taldım. De
qalqmaq, de batmaq.
Aldım qalem.
TüĢtim sözler deryasına.
Dım
qaranlıqta ne yaza bilem?!
Qan aqızıp,
ağlamasa yürek,
Añlarmı
nedir – buğavlı yürmek!
2.
Canım bugün
Kene
darağaçta.
Kene kökte
bugün sıcaq küneĢ,
QuĢlar bugün
kene öte.
Kene ruzgâr
uzaqlardan kele
Yol-ızlarda
toz-çöpni obalap,
Çetke
taĢlap, yolun devam ete.
3.
Canım yarın
Olmaz darağaçta.
Men inanam.
Tañ atqanda turıp,
Canım secde
etmez bataqlarğa.
Meni ğamdan
azat eyler
Serin ava.
Nurlu saba.
O an
Bütün
darağaçlarnı unutıp,
Sıñırsız bir
erkinlik duyarım...
BİR SÖZ…
Dünya degen
degirmende
Biñ
bürtükten biri men de:
Arman qazıq
üküminde,
Bir söz Ģiir
türküminde.
2004 s. iyül
1
DAA BİR
PITAÇIQ...
(Üç yaĢında
vefat etken Ferideniñ hatırasına)
Daa bir
pıtaçıq yapraqsız qaldı.
Topraqqa
kömüldi soñki közyaĢı.
Göñlümde
dolaĢa ah-u-feryatlar,
Ġnsandan
hatıra öksüz bastaĢı.
Ne edi
günahı? Barmıdır suçu?
ġu faniy
dünyada kördimi bir baht?!
Gülday
öserdi yapraqlar soldı.
Külküsi
yañğıray uzaqtan, eyat.
Ümütler, keñ
yollar-kesildi birden.
Paynözü
qaldılar. Yolcusız olar!
Qaytılmaz
mekânğa uçtı bir quĢday...
Endi tek
duağa uzana qollar.
DÜNYA
EDİÑ...
Ustazıma
Dünya ediñ,
ayat ediñ, feza ediñ,
Seni coyğan
milletiñe eyhat endi.
KüneĢ ediñ,
ruzgâr ediñ, ziya ediñ,
Dertke
toyğan milletiñe eyhat endi.
Gemi ediñ,
demir ediñ, devir ediñ,
Seni coyğan
deñiziñe eyhat endi.
Qaya ediñ,
qartal ediñ, meĢal ediñ,
Sensiz
yanğan er iziñe eyhat endi.
ġair ediñ,
Mevlâm Ģaat, Ģair ediñ,
Saña muhtac
qalemine eyhat endi.
ġiir
sahrasında güller tapqan ediñ,
Aciz
közyaĢ-nalemime eyhat endi.
2007 s.
aprel 25
EY, GÖÑÜL!
Ey, göñül
qayda qaçarsıñ,
Qaysı qaya
sırtına.
Ah çekip,
qayda yaĢarsıñ,
Dalmay sevgi
dalına.
Ey, göñül,
dertiñniñ dermanı,
Sevgi degen
duyğuda,
Ġç dolmay
onıñ kervanı,
Ömür keçmey
yuquda.
EYVAH!...
Eyvah,
ay-yarıq yoq, zulmet etrafta,
Eyvah, qan
töküle er bir tarafta.
Eyvah,
cealetiñ tamırı epkin,
Eyvah, iç
yeñilmey ne nefret, ne kin!
Eyvah,
qalpler buzday, körünmey kerem,
Eyvah, qayda
baqsañ, er yerde elem.
Eyvah, dost
yanıqta bilinmey qala!
Eyvah,
anasını terk ete bala.
Eyvah,
unutıla adalet, ürmet,
Eyvah,
parça-parça bolüne millet!...
Acep, qaydan
keldi bizge Ģu lânet?!
Maşa
Soldatova
İSMAİL
GASPRALIĞA BAĞIŞLANA
Qırımtatar
tiline tercime etken – Seyran Suleyman.
Yüksek tura
Çufut Qale
Yüzünde qaar
ve nale.
ġarq tarafa
çevirilip,
Yata Salaçıq
kerilip.
Ulu filis
ösken anda
Özen, qaya
arasında.
KüneĢ
nurlarını sarıp,
Ġlim
deryasına dalıp.
Onıñ usta
“Terciman”nı, Yarıp keldi zift tumannı.
Büyük
tillerde yazıldı
Em tillerde
baqiy qaldı.
O, maarif
hızmetinde,
Ziya saçıp
ketken ögge.
Öz halqını
candan sevgen,
Dost edi
Turgenevnen
Talebesi
böyle dedi,
Bir kün
mezarı ögünde:
“BoĢuna
keter ömrümiz
Unutsaq
ocamıznı biz!”
Bombeyde
mektepler açqan
Halq tilinde
oldı destan.
Aqıl feraset
saibi,
Alâ tiri
cesür qalbi.
Alâ bugün
Ģiar eĢitile:
“Birlik
tilde, fikirde em iĢte”.
MAYIS AYINDA
Mayıs ayında
yas tuttı Qırım,
Mavı kökni
çaqtı bir yıldırım.
Tamçı-tamçı
közyaĢlar töküldi,
Ana-yurtundan
millet sürüldi.
Çölü,
dağları, qır, yalı boyu,
Evi, azbarı,
mal-mülkü, köyü,
Episi,
tuvğanı, qaldı yerinde,
Kelgen-keçken
avcılar elinde.
Tatar
qanından taĢtı neerler,
Sıra-sıra
tizildi qabirler.
O mayıstan
soñ keçti çoq aylar,
KüreĢ yolunı
seçti aqaylar.
Hor astından
baĢ köterdi millet,
Qartlardan
yaĢlarğa bir vasiyet:
“Bizni alıp
barıñ ana-yerge,
O yer
asabalıqtır sizlerge”.
Bugün
yañıdan baĢ köterdi millet,
Yuqudan
uyana evliyalar.
Bay Qıyatta,
Sudaqta baĢtaĢlar,
Qaytadan
tiklene, ey, yurtdaĢlar.
Barsın,
qurulsın cami, mektepler,
Barsın,
birleĢsin millet, mezepler,
Mayıs ayında
güllensin yuvĢan,
TATARLIQ
QIRIMĞA KETĠRSĠN ġAN.
2004 s.
aprel 1
MEN DÜNYANI
BİLMEYİM
Men dünyanı
bilmeyim,
Dünya meni
bilmey.
Yalısına
çıqarıp,
Nazarıma
ilmey.
Sersem kibi
adaĢam,
Doğru,
tüzgün yolda.
Ğam çoqlaĢa
yük olıp,
Ümüt söne
horda.
Soñ ğayrıdan
tutaĢa,
Meni ögge
itey:
“Soñ
nefeskece yaĢa!”, –
Dep küç
bermek istey.
Men dünyanı
bilmeyim,
Dünya meni
bilmey.
Gece
kündüzden qaçıp,
Yaqın bile
kelmey.
Yanıp söngen
ay nuru,
Acep, neler
duya?
Nurunı em
doğura,
Em öldüre
dünya.
MİLLİY AVA
Ortalıqta
birev
Çalsa milliy
avalar
Unutıla eken
Elem, dert
ve davalar.
Belli ola
bilem
Belki bir
çoq saada
Tek çalğıcı
kibi
Men çalalmam
sanada.
Diñlemekçün
doğdım
ġükür olsun
buña da.
Milliy ava –
deva,
Er bir
ğamdan dünyada.
2006 s. iyün
4
QADINLARĞA
BAĞIŞLAV
Qadın eli aylandıra seyyareni,
Qaysı erkek
sevmez ana ve yareni?
Kerek degil
qadın içün qurban çalmaq,
Yeter efkâr
basqanda göñlüni almaq.
Nazik endam,
qara qaĢlar, elâ közler,
Elden
qaçırmayıq bu baylıqnı bizler.
Ğaflet
qalsaq duĢman bizni qarğar, yüzler,
Alıp qaçar
tatar qızın, qalmaz izler.
Yılda bir
kere ola mevsim-i baar,
Baarni baar
etken – qadın ve qızlar.
Kimge dalfes
yaraĢa, kimge fırlanta,
Kimi paynözü
yüre, kimde – qoranta.
Eskiden
qalğan adet – ellerin öpmek,
Eki Ģey
muqaddestir – qadın ve ötmek.
Alemdeki
eyilik – qadınnıñ iĢi,
Qadın-qızlar
olmasa, niĢler er kiĢi?!
TaĢıy yürek
astında balanı qadın,
Ana
qartayğan soñra kim çeker qaydın?
Barıp da,
qadınlar, biz muğaytsaq eger,
Bizni
bağıĢlañız, bağıĢlañız sizler.
Aylansın
seyyare, aylansın toqtamay,
Dünyalar
turğance tursun qadın-apay!
2004 s. mart
QALIR ER
İZİÑ...
Bekir
Çoban-zadege
Yazılarıñ
çoqtan çıqtı ortağa,
Seniñ adıñ
aña halqıñ duada.
Qulan çöller
aĢıp, yetiĢip dağğa,
Sesiñ qaldı
Qırım, Baku ve Dunayda.
Olsun sen
kütken cigitlik adeti,
Yansın sen
yaqqan tatarlıq yıldızı.
Özüne
qaytsın duĢmannıñ lâneti,
Curtuñda
silinmey qalır er iziñ.
2006 s.
mayıs 26
QIRIMĞA...
Sen, Qırım,
topraqsıñ,
Çöl ve
dağlardan OluĢqan ada.
Kelgenge
duraqsıñ,
Ketkenge
kelme, dep
Aytmadıñ
daa.
Yurtum,
evlâtlarıñ,
Qaçan
birleĢir?
Niyetke
seniñle
Birge
iriĢir?
Seniñ
qıymetiñni,
Kim bile,
aytçı?
Bağrına
taqılğan
Bu kimniñ
haçı?
Canım, oğluñ
seni,
Ölse de
satmaz.
Vatannı
yüreginden
Çıqarıp
atmaz!
Sen, baqma,
Qırımım,
KözyaĢıñ
tıyıp.
Yurtum, bar
ekensiñ,
Olmamız
ğayıp.
Daa bar
bilekte
Attiladan
küç.
Qalsaq da
eskiden –
Cemden bir
avuç.
2004 s.
sentâbr 8
QIRIMTATAR!
Yarım yolda
toqtadımı yelayaq atıñ?
Artıq ne
artqa,
ne ögge
ketalmay batıñ.
Yuquñ ağır,
derdiñ çoq,
qay sazğa
battıñ?
Ayaq astında
qalmazmı Ģu ulu adıñ?
Qana bugün
tapılsa Gaspıralıday adam,
Bizler alıp
dünyanı devirirdik qadam.
Faqat bugün
aqıl degil, arta ev qatı,
Qayda qaldı
Qırımtatarnıñ ozacaq atı?!
2004 s.
noyabr 17
SENİÑ
KÖZLERİÑDE
Seniñ
közleriñde
Yıldızlar
kördim,
Deñizler
kördim,
Bulutlar
kördim.
YeĢil-yeĢil
ormanlar, Güzel yansılar kördim.
Körmese edim
–
YaĢamaz
edim,
Quvanmaz
edim,
Yazamaz
edim.
Seniñ
közleriñde
Ağrılar
kördim.
Tamçı-tamçı
közyaĢlar,
Sual-nidalar
kördim.
Kâde bir
küneĢ,
Kâde bir
aynı kördim.
Körmese edim
–
Ağlamaz
edim,
KüneĢke,
ayğa
Quvanmaz
edim.
Seniñ
közleriñde
Seni körem
ana.
Kerek degil
sözler
Közleriñ
olğanda.
SÜKÜNET
Nege
indemeysiñ, cep telefonım,
Kimsege
kereksiz qaldımmı bugün
Desene bir
ande men telef oldım,
Künni basıp
aldı qap-qara bir tün.
Nege
indemeysiñ, ne içün sustıñ?
Seniñ de
yüzüñden silindi ayat.
Qalbim
dertli bugün, neden sen küstiñ?
Qabir tınçlığından
çekem bir feryat.
SavuĢtır
yaramnı, Ģeñlendir meni,
Unuttır
tasamnı ve bildir maña:
Qayda bulmaq
mümkün menim yaremni,
ġimdi uzaq
yerde o kimni aña?..
2006 s.
noyabr 17
ŞU
QIRIMDA...
ġu Qırımda
Zöresini taptı Tair
ġu Qırımda
medhiyeler yazdı Ģair:
Olsun AĢıq,
olsun Bekir yaki ġakir.
ġu Qırımda
sonetlerni yazdı Adam ġu Qırımda sevda oldı nice adam:
Olsun çoban,
olsun sultan yaki atam.
ġu
Qırımda...
ġu
Qırımğa...
Antlarımnı
qalp töründen alıp aytam:
Seni sevem
aziz Vatan,
Sevgimni yoq
etmez icran.
Yañğırasıñ
akis-sadam:
“Vatanım bir
yeĢil adam!”
TILSIMCI
RESSAM
(verlibr)
Ressam
köterdi fırçısın,
Semada peyda
oldı Ay.
Baqam,
keçer-keçmez bir an –
Ay biñ
yıldız ortasında.
Alem yuqlay
Ģu maalde,
Alem
mücizeni körmey.
Ressam buña
yazıqsına,
Ressam –
Gece.
O fırçısını
uzata,
Ressam –
Künge...
ZAMAN
Artta nice
yollar aldı,
Nice yollar
bekleñ daa.
Hatır göçül
demek zaman
Er yıl oya
gizli baa.
Aysı batan,
aysı bir taht
Bizni
bekleñ, kimse bilmey
Er kim öz
yoluna arañ,
Er kim öz
qumunı eley.
Zaman ise
artqa baqmay
Düdügini
çala bere.
Kimni seve,
kimni söge
Bunı faqat
Allah bile.
Cartı zaman
sesi tınsa
Yañı zaman
sesi cayrar.
Ġnsan oğlu
ĠNSAN olsa
Oña er bir zaman
yarar.
***
ġay sevgim
faniy ekenini
Bilmedim ve
bilmey yaĢadım.
Men duymay
qaldım ketkeniñni,
Bar endi
mende tek yaĢ adım.
Birisi ayta:
o, istidat,
Biri: ümütli
Ģairimiz.
Men ise
tapalmayım imdat,
Sen ketkende
öldü birimiz.
Em yañğız
qaldı uzun liman,
Tan qızı,
sevgimiz nerede?
Aqlımda tura
seniñ sımañ,
Er Ģey
yoğaldı bir kereden.
2006 s.
mayıs 21
***
Doğru
aytasıñız dostlar,
Adil
küreĢçidir Ģair.
TeĢse de
bağrını oqlar,
Aq söz onıñ
içün qadir.
O, kör dünyada
köz aray,
Bazan ne
yapqanın körmey.
Qura özüne
bir saray,
Faqat tek
Ģiirde ölmey.
2006 s.
mayıs 2
DÖRTLÜKLER
***
Kök ve
yerniñ mimarı Allahtır,
Mimardan bir
arzumız bar bahttır.
Serden Ģeref
qıdırğan ahmaqtır,
Aq derdine
derman tapman Ģarttır.
***
Bizge
“hainler” dediler,
Bizge
“deliler” dediler,
Amma
deliller ketirmediler,
Kendi-kendini
yediler.
***
ġairlerin
beĢigini tepretken – millet,
Tatlı söznen
yüregini iritken – millet.
Qalemine
quvet bergen kene de – millet,
Qadirine
yetken de, yetmegen de – millet.
***
Er bir büyük
sevgi
Yürekte iz
qaldıra.
Saqın, izge
tiyme –
O, güzelden
hatıra!
***
Dünya degen
degirmende
Biñ
bürtükten biri men de:
Arman qazıq
üküminde,
Bir söz –
Ģiir türküminde.
***
Bitti qade
içinde Ģarap,
Arzu-ümütler
oldı harap.
Soñki gece
tañını arap,
Bitti ömür –
yürekni parlap.
***
Biñ türlü
ses arasında
Coyulsa
sesiñ –
Tek anañ
eĢitir seni,
Yanıñda
dersiñ.
***
Kütükni
taht, dep sanıp yañılamız,
Putqa
tabınğanday biz tabınamız:
Kimi
mal-mülkke, kimi öz nefsine,
Angisi ise
birden episine.
0 yorum: "Doğma Evin Astanasında"