Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı 2.
Kılıçarslan ticareti canlandırmak maksatlı, ana yollar boyunca kervanların
konaklaması için hanlar yaptırmış. Bu hanlar, o günkü şartlarda bir kervanın
bir günde ulaşabileceği aralıklarla yapılmış. Bu güzergahlardan biri de Kayseri
Konya arasındaki yol. Bu yolun İpek Yolu olduğu da söyleniyor.
Bu yol boyunca benim bildiğim hanlar:
Horozlu Han, Obruk Han, Zazadın Hanı, Sultan Hanı, Ak Han, Saray Han, Ağzıkara
Han, Tepesi Delik Han, Alay Han. 4-5 handa bir daha büyüğü planlanmış. Mesela
Sultan Hanı. Daha büyük olanların adına da Kervansaray demişler. Sultan Han’ın
çevresinde bugün 10 bin nüfuslu bir yerleşim oluşmuş. Burası şu an Aksaray İli
’ne bağlı tek köyü olan bir ilçe. Evet evet sadece tek köyü var bu ilçenin.
Bir zamanlar ticaret kervanlarının
gelip geçtiği, yaz kış içinde insanların yatıp kalktığı, nice yaşanmışlıkların
olduğu bu hanlar artık kullanılmaz olunca, zaman içerisinde harabeye dönmüş.
(Resim 1,2) Hepsinin ayrı hikayesi var.
Ne hikayeler var. Tepesi Delik Han'ın
yakınlarındaki köylüler taşlarını götürmüşler. Ev yapmışlar, ahır yapmışlar,
avlu duvarı örmüşler. Sonra taş götürenlerden birinin çocuğu sara hastalığına
tutulmuş "hanın taşı çarptı" diyerek taş alımını durdurmuşlar. Köye
gidip taşları tespit ettik ama neye yarar..!
Mesela demir yüklü bir TIR,
dorsesinden kayan demirleri geri geri han duvarına dayayarak düzeltmeye
çalışmış. Hanın büyük bölümü göçmüş o zaman. Umurunda mı..?
Han’ı koyun ağılı olarak kullanmışlar.
Tepesi Delik Han’ın Aksaray tarafında
bir konak ötesindeki han Ağzıkara Han. Orası nispeten sağlam kalmış, şu an
turizm amaçlı kullanımda. Kayseri tarafında bir konak sonrasındaki han ise Alay
Han. Bu Alay Han daha büyük. Bir zamanlar Konya Kayseri Karayolu bu hanı
ortalamış geçmiş. Daha sonraları kim fark ettiyse, yada kim insafa geldiyse
yolu bir yay çizecek şekilde 100 metre falan kenara almışlar. (Resim 6)
Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hanları
restore etme kararı almış. Bize de Tepesi Delik Han düştü.
2008 yılında Tepesi Delik Han’ın
restorasyonunda görev aldım. O tarihi eser harap olmuş. Şimdiki
Aksaray-Nevşehir-Kayseri-Konya yolunun kenarında. Ana yola mesafesi 25-30
metre. Aksaray’a 30 km mesafede.
Restorasyon için camilerde,
minarelerde, taş yapılarda oldukça tecrübeli olan, o bölgede çok iş yapmış taş
ekibimiz vardı. O yönden şanslıydım.
Han, plan olarak giriş kapısını
karşınıza alıp duruşunuza göre sağa sola beş aks, öne arkaya doğru yedi aks
şeklinde.
Hanın yapımında kullanılan taş ocağını
araştırdık. 15 km ileride handa kullanılan orijinal taşların ocağını bulduk,
taş siparişini verdik. Yakındaki Bebek Köyü’nden işçiler ayarladık. Yıkıntılardaki
taşlardan kullanılabilir olanları ayırmaya başladık. Taşların ayıklanmasında,
hanın temellerine ulaşıncaya kadar temizlenmesinde ASLA İŞ MAKİNASI
ÇALIŞTIRMADIM. TAMAMEN ELLE, İNSAN GÜCÜYLE YAPTIK. Çıkan toprak ve
molozları el arabası ve insan gücüyle 20 metre ileriye taşıyıp istifledik.
10-15 günlük ayıklama ve kazı
çalışmasından sonra bizi en mutlu eden olayla karşılaştık; HANIN KİTABESİNİ
BULDUK. Tesadüfen oraya gelen Mevlâna Müze Müdürü kitabeyi okudu. Mealen “Bu
Han Kılıçarslan zamanında Hicri 656 (Miladi 1258) yılında yapıldı” yazıyordu.
1258 yılı. Bu han, bu taşlar Osmanlı Devleti'nın kuruluşunu, Fatih'i,
Kanuni'yi, Yavuz'u görmüş. Kitabe öyle değerli ki servet. Hazine
avcıları gelip kaçırırlar. Dağın başı, korkmaya başladım. Yatağımın altında
tutuyorum. İşçiler dedikodu yayıyor habire. Bekçimiz sağlam ama. Bir gün herkes
duyup görecek şekilde paketlenmiş kitabeyi arabanın bagajına yerleştirdik.
Götürüp Konya Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğüne teslim ettim güya. Ben kitabeyi
handaki taç kapıda kendi yerine koymak istiyorum. Uzun süre bagajda durdu,
sonra yatağımın altında. Mevlâna Müzesi istedi sonra, götürdüler dedim. Resmi
kurumlar da alır götürür, korkuyorum..
Kitabeyi Hanın Taç kapısına
yerleştirdik. Şu an orada. (Resim 5)
Hanın yıkıntılarının ayrıştırmasını
bitirdik. Elde kalan taşların yetişmesi mümkün değil. Hanın duvarları
yükselmeye başladı. Mümkün olduğunca çimento kullandırmamaya çalıştım. Hele
görünürlerde hiç yok, kireç var. Çıkan taşları araya serpiştirdim. Taç kapıyı
da bulduğumuz birkaç özel yapım taşa göre yaptık. Kitabeyi yerleştirdik.
Orijinaline uygun olarak hanın üstünü çamurla sıvayıp, kurşun kaplamasını
yaptık. Ortadaki ışık kulesini de ismine uygun olarak “Tepesi Delik” yaptık.
(Resim 3, 4, 5)
Birkaç yerde restorasyonla ilgili
yorumlar gördüm. “Yeniden yapsanız daha iyiydi” diyenler var. Elde malzeme
olmayınca ne yapacaktık.
"Padişah armağanı" olarak
antik kentlerdeki tarihi eserlerimizi Avrupalılara verdiklerini düşününce!!
Örnek mi; paketlenip götürülerek Berlin’de kurulan, bu gün milyonlarca turist
çeken Pergamon Müzesi ve daha niceleri.. TIRdan kayan malzemenin düzeltilmesi
için hanı dayanak olarak kullanan zihniyeti düşününce, hanın taşlarını götürüp
avlu duvarı yapanları düşününce..
KAHROLUYOR İNSAN.
Biz neden böyleyiz !! ??
Mimar Suat Zobu
.
0 yorum: "Tepesi Delik Han"