Parkın çapraz köşesinde zulaya yatmış müşteri bekliyorum. Simaen tanıdığım birkaç
çocuk geldi, mallarını alıp gittiler. Beni bilip de hariçten gelenler de oluyor
tek tük.
Harpadak
iki sivil kollarımdan yapıştı. Ödüm bokuma karıştı birden..
“Sesini
çıkarma da bizimle gel” dedi iri yarı olanı. Herifte iki metre boy var.
Zaten
çelimsiz biriyim, gelmesem ne yapacağım. İki kişiyle baş etmem mümkün değil. Bu
çam yarması bile beni tek başına çiğ çiğ yer alimallah. Kaçmaya maçmaya fırsat
olmadı.
Tin tin
birlikte yürümeye başladık. ‘Sokağın köşesini döner dönmez ben bir hamle yapıp
kaçayım’ diye düşünürken ekip otosuyla burun buruna geldik. Apar topar soktular
arabanın içine.
15 dakika
sonra 3 yıldız komserin karşısına diktiler süklüm püklüm.
“Ulan gene
mi sen” diye kükredi üç yıldız.
Kem küm
ettim. “Bakın başkomserim ben aslında bir şey yapmıyordum. Ben girişimci
biriyim. Bir makina yapma peşindeyim, onunla ilgili pazar araştırması ve piyasa
gözlemlemesi yapıyordum.”
Girişimcilik
dedim de. Hey gidi günler hey.
Bu
girişimcilik ruhu bende eskiden beri var. Rahmetli Kör Salih’le birlikte Çorum
pazarlarında az pire tozu satmadık. Hiç unutmam birinde Saat Kulesi’nin orda
gene tezgahı kurmuş pire tozu, halis koka koladan öksürük şurubu, ilimon tuzu
falan satıyoruz önceden bizden pire tozu almış biri geldi. Nasıl bağırıyor,
nasıl bağırıyor ortalığı ayağa kaldırdı. Kör Salih gayet sakin “Dur bakalım
beybaba, hele anlat derdini” dedi. Adam anlattı. “Nasıl kullandın pire tozunu”
dedi. “Pirelerin olduğu yerlere serptim, ama hiç etkisi olmadı” dedi adam. Kör
Salih olur mu beybaba olur mu, pireyi yakalayıp gözüne serpecektin, senin
kullandığın şekilde tabii ki etki etmez” dedi. Adam gık demeden kayboldu gitti.
Oysa ben o pire tozuyla ilgili “Ulan şunun içine azıcık DDT falan katalım hiç
değilse” demiştim de, O dürzü direkt tuğla tozunu doldurmuştu küçük kese
kâğıtlarına.
“Ne
makinasıymış bu?” dedi başkomser.
“Valla
komserim şimdilik ismini vermek istemem. Malum telif hakkı, patent meselesi
falan… Ama şu kadarını söyleyeyim her evin mutfağına girecek bir şey. Düşünsene
Türkiye’de 15 milyon hane varsa, tanesi 50 Liradan 15 milyon çarpı 50 Lira,
ohoo. Paraya bak paraya. Bir de bunun yurt dışı…….”
Küçümser
gibi gülümsedi. Sonra ciddileşti.
Sözümü
yarım bıraktırarak,
“Ulan sen
ne makinasından bahsediyorsun, senin sattıklarınla makinanın ne alakası var?”
“Ne
satıyormuşum başkomserim?”
“Ne
sattığını bilmiyor musun sen?”
“Yoo..!”
dedim.
“Ulan sen
benimle dalgamı geçiyorsun?”
“Haşa
başkomserim ne haddime” dedim boynumu büküp alttan masumane bir bakışla.
“Ot
satıyormuşsun ot” dedi.
Bir düğmeye
bastı. Kapıyı açıp hazırolda emir bekleyene “İki arkadaş gönder” dedi.
Beni
getirenlerden başka iki görevli geldi. “Sevk işlemini yapın, bu arkadaşı
nöbetçi savcılığa götürün” dedi.
Bana döndü
“Gitmeden söyle bakalım şu makina ne makinası olacak?” dedi. Baktım artık iş
işten geçiyor “Yumurta soyma makinası başkomserim” dedim.
Güldü.
“Peki, bu ot satma işiyle makina ne alaka?” Ben de gülümsedim.
“Makina
fabrikası için sermaye lazım başkomserim sermaye..! Onun için çalışıyordum,
fena yakalandık. Sana söz veriyorum üretince senin eve de bu makinadan 1 tane
göndereceğim, hem de ücretsiz” dedim.
“Tamam,
bekliyorum” dedi gülerek. Garip bir işaretiyle karga tulumba çıkardılar beni
odadan.
“Kesin
göndereceğim başkomserim kesiiinn” diyebildim kapının ağzında.
Duydu mu,
duymadı mı emin değilim. Ama o makinanın deneme üretiminden ilk ona
göndereceğim ki bozulursa da onda bozulsun. Saçını başını yolsun bakalım. Öyle
olmaz böyle olur.
Suat Zobu
0 yorum: "Yumurta Soyma Makinası"