.
Hani bir söz vardır: “İki
Türk bir araya gelirse devlet kurar” diye.
Kim söylemişse doğru
söylemiş. Devlet geleneğimiz binlerce yıl öncesine dayanıyor.
Bilinen askeri
teşkilatlanmamızın tarihi Milattan Önce 209 yılından başlıyor.
Tam 2222 yıldır düzenli
ordumuz var yani (2013 Yılında 2222).
Ondan önce?
İlla ki ondan öncesi de
vardır; o gün birden bire ortaya çıkmadık herhalde…
...
Nihal Atsız’ın Bozkurtların
Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor isimli iki romanı var (İki kitabın bir arada
olduğu baskılar da var).
O romanlardan ilkinde
Türklerdeki kış yaşamı öyle güzel tasvir ediliyor ki; onlarla birlikte siz de o
yoklukları, o açlıkları hissediyorsunuz.
Kıl çadırlardaki soğuğu
yaşıyorsunuz.
Hep yokluk içerisinde
yaşamış bir milletiz yani.
Bilge Kaan’ın Orhun
Kitabelerinde anlattığı gibi hep kıt kanaat yaşamışız.
...
Tüm yokluklara rağmen biz
hiçbir zaman köle olmamışız.
Her dönemde bir ya da birkaç
devletimiz olmuş.
Biz Türkler aynı zamanda hiç
köle de kullanmamışız.
Peygamberimiz dönemi ve
öncesi dönem Arap’larında da yaygın olarak kölelik sisteminin olduğunu görüyoruz.
Aynı kölelik sisteminin
Romalılar, Eski Yunanlılar, daha sonraki batılılar döneminde de olduğunu
biliyoruz.
Aynı batılıların yüzlerce
yıl Afrika’dan topladıkları yerlilerle köle ticareti yaptıklarını da herkes
biliyor.
Ben bu güne kadar Türklerin
insanları köle olarak kullandıklarını hiç duymadım, hiçbir yerde bu tür bir şey
okumadım.
Biz hiçbir zaman köle
kullanmamışız.
Kendi işimizi kendimiz
yapmışız.
Eskiden “Hizmetkar”
dedikleri insanlar olurdu.
Bu insanlar köle değil,
ücreti ile çalışan insanlardı.
İşleri bitince veya çalışma
koşulları hoşlarına gitmezse özgürce ayrılıp gidebiliyorlardı.
Bu yüzden “köle” diye
nitelendirilemezler.
...
Batılılar kölelik sistemi
ile insanları acımasızca bedava çalıştırmışlardır.
Bedava çalıştırdıkları bu
insan güçleri sayesinde inanılmaz servetlere kavuşmuşlar.
Bu sermaye birikimleri ile
sanayi devrimini gerçekleştirmişler, büyük sanayi yatırımlarına yönelmişlerdir.
Avrupa tarihini
incelediğiniz zaman derebeyler görürsünüz. Bunlar elde ettikleri zenginliklerle
muhteşem şatolar, malikaneler yaptırmışlar. Zenginleştikçe bu zenginliklerini koruyabilmek için daha büyük şatolar, kaleler yapmaya, paralı askerler
beslemeye başlamışlar, besledikleri paralı askerlerle güçlenerek komşu
derebeylikleri ele geçirmiş, krallıklar kurmuşlardır.
Köle çalıştırmanın, bedava
insan çalıştırmanın tadını bir kez alan batılılar bununla yetinemez olmuşlar.
Büyük gemilerle denizaşırı yerler keşfetmeye başlamışlar. Bu yeni keşfettikleri
yerlerin insanlarını, ellerindeki değerli eşyalarını, değerli madenlerini
kısaca tüm kaynaklarını sömürmeye başlamışlar. Zenginliklerine zenginlik
katmışlar.
Biz? Biz fethettiğimiz
yerleri sömürmeyi bırakın, oradaki insanlara hizmet götürmüşüz, oralarda mimari
eserler yapmışız, oralara para harcamışız, doğru dürüst vergi bile almamışız.
...
Günümüzde Avrupa’yı
dolaştığınız zaman hemen hemen her yerde bu görkemli şatoları, malikâneleri,
sarayları, kaleleri görmeniz mümkündür.
Hepsi de sapasağlam
ayaktadır çünkü Kont bilmem ne sülalesi hala içinde yaşamaktadır.
Ben bir mimar olarak bizde
bu tür yapıların neden yapılmadığını, sivil mimarinin neden gelişemediğini, 100
yıldan öteye neden bir sivil yapının gidemediğini kafamda hep sorgulamışımdır.
Sonunda cevabını da buldum
galiba; sivil mimarinin gelişememesi, sivil sermaye birikiminin
olmamasındandır.
Devlet kanalıyla ihtiyaçtan
kaynaklanarak yapılan, batıya göre pek az sayılabilecek yapı ise günümüze kadar
ulaşabilmiştir.
Bunlar da bir kaç cami, bir
kaç han-hamamdan öteye gitmez.
(Devam edecek, kolay
okunabilmesi için yazıyı bir kaç parçaya böldüm)
x x x
Kendinize bir iyilik yapın
ve sigarayı bırakın.
Ben 3,5 yıldır sigara içmiyorum.
Şu an keşke 30 yıldır içmiyorum diyebilseydim. Ya da hiç içmedim diyebilseydim.
BIRAKABİLİRSİNİZ...
Sağlıklı bir yaşam dilerim.
x x x
Sevgiyle kalın...
Suat Zobu
0 yorum: "Tarihsel Süreçte Türkler ve Kölelik"